Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), hakim ve savcıların özlük haklarını düzenleyen, terfi ve tayinlerini yapan anayasal bir kuruluştur. 12 Eylül 2010 tarihinde referandumdan sonra hükümet, HSYK yasasını değiştirdi. Bu değişikliği, demokrasinin gereği için yaptıklarını, ileri demokrasinin bir göstergesi olarak halka sundular. 17 Aralık ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonuna kadar hiçbir şikayetleri de olmadı.
2’nci dalga ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonunda, başbakanın oğlu Bilal Erdoğan, 41 kişiyle beraber soruşturma kapsamına alındı, ifadesi için savcılığa çağrıldı ve kıyamet koptu. Bir gecede hükümet tarafından savcılar ve polisler görevlerinden alındı. İstanbul emniyet müdürü değiştirildi, yönetmelik çıkarıldı. Bu yönetmelik değişikliğine HSYK Başkanı Ahmet Hamsici, ‘anayasaya aykırıdır’ dedi. Hükümet, Hamsici’ye savaş açtı. ‘Senin böyle bir beyanat vermeye hakkın yok, haddini bil’ denildi. HSYK yasası değiştirilmek için düğmeye basıldı. Yasama elinde olan yürütme, yargıyı da egemenliğine almaya kalktı. Şimdi hükümet, yargıya darbe yapıyor. Çünkü yargıda en önemli kurum HSYK’dır.
Başbakan, 23 Nisan’da koltuğuna oturttuğu kız çocuğuna, ‘sen başbakansın, asarsın da, kesersin de’ sözleriyle beyninden geçirdiği icraatını devreye sokmaya kalktı. İşin özeti, ‘ben seçilmişim, ne istersem yaparım, kimseye hesap vermem, benim iki dudağımdan çıkan sözler uygulanacaktır’ demek istiyor. Bu da diktatörlüktür.
Adalet bakanına, süper bakanlık imkanı sağlayacak HSYK yasası değişikliği için, Adalet bakanı, ‘HSYK’da ortaya çıkan durum, bir mensubiyetten başka bir mensubiyete intikal oldu. Bir ideolojiden başka bir ideolojiye geçti’ diyerek şikayetçi oldu. Yani ‘eskiden HSYK’da Kemalistler vardı, şimdi cemaatçiler var’ demek istiyor. Şimdi bu değişiklikle hükümet HSYK’yı, kendine bağlı genel müdürlük haline getirmeye çalışıyor.
Bu yasa meclisten geçer mi, geçer. AKP milletvekilleri de biliyorlar ki bu yasa, anayasaya aykırıdır. Öncelik, yolsuzluk soruşturmalarının önünü kesebilmek. Sonra başbakan ve parti yöneticilerinin gözüne girip bir sonraki seçimde milletvekilliğini garantilemek. Yani kurşun askerliğe devam, emme basma tulumba gibi el kaldırıp indirerek kıyak maaşa selam, forslu olmak vesselam.
HSYK yasa değişikliğine, AB’de ‘yargı güvencesi kalmıyor, anayasa ve Avrupa hukuk standartlarına aykırı’ diye karşı çıkıyor da, hükümetin dün ortağı olan cemaatin yerini alan yeni ortağı A. Öcalan destekliyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, büyükelçiler toplantısında, ‘demokrasinin ahlaki temeli, hesap verebilirlilik ve şeffaflıktır, herkes için eşit ölçüde hesap verebilirlilik zarurettir’ diyor. Ne kadar doğru bir tespit de, icraatta bu böyle mi? Neden yargıyı hakimiyetinize almak istiyorsunuz? Neden başbakanın oğlu ifade vermeye gitmiyor? Başbakan, ‘babamın oğlu da olsa yargılanmalıdır’ diyor da, oğlunun yargılanmasının önüne neden set çekiyor, oğlunu himayesine alıyor. Bu söz halkın gazını almak için mi?
HSYK değişikliklerini halk, yolsuzluğun önünü kapatmak olarak görüyor. Şimdi başbakan cemaati ‘haşhaşiler cemaati’ne benzetti. Başbakan, sen bu haşhaşilerle 12 yıl kanka değimliydin? Bir buçuk yıl önce bunlara methiyeler düzenliyordun, güvenilir adamlarını ziyaretine gönderiyordun da şimdi ne oldu can düşmanı oldun. Ne güzel beraberliğiniz vardı, ülkeyi güllük gülistanlık yapmıştınız! Masum insanları kitap yazdı diye, ülkeyi savundu diye, PKK ile mücadele etti diye hapislere attınız, hem kendilerinin, hem ailelerinin, hem çocuklarının hayatını kararttınız.
Yolsuzluğu ve rüşveti takip eden yargıçların vatan haini ilan edildiği bir ülkede yaşıyoruz. Yolsuzluk ve rüşveti meydana çıkaranlara ‘darbeci, çete’ diyorsunuz. Sormazlar mı sizlere, ordu, MGK elinizde, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar her akşam TV’lerde sizlere methiye düzenleyen kalemşörler, üniversiteler, yandaş gazeteler, hükümetinizi tenkit eden kurumlara milyarlarca ceza kesen maliyeciler elinizde de, sen hala ‘bana darbe yapıldı’ deyip mağduriyeti oynuyorsun. Bu halk bunu artık yutmuyor. Halka biraz yolsuzluklardan bahsetsene, istifa ettirdiğin bakanın, ‘beraber yürüdük bu yollarda, beraber istifa etmemiz lazım’ diyor. Ne diyorsun diye soruyor.
Ülkeyi yönetme ehliyetin kalmadı. Vatandaş, ‘ver o ehliyeti geri, şimdi siyasi kriz yaşıyoruz, hiç olmazsa önümüzdeki günlerde ekonomik kriz yaşamayalım’ diyor.