150 yıldan fazladır dünyanın birçok ülkesinde kullanılan ozon terapi, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde, kan ve dokuların daha çok oksijenlenmesini sağlayarak hastaya kendisini zinde hissettiriyor. Dr. Ezgi Karavelioğlu, haftada 1 ya da 2 günün sadece 15 dakikasını ozon terapiye ayırarak yaşlanmanın geciktirilebileceğini belirtiyor.
Genç görünmek, zinde olmak günümüz insanı için büyük önem taşıyor. Ne de olsa şehir hayatı herkesi çok fazla yoruyor ve herkesin daha fazla enerjik olmaya, yorgun görünmemeye ihtiyacı bulunuyor. Geçmişi tam 150 yıl öncesine dayanan, kan ve dokuların daha çok oksijenlenmesini sağlayarak vücudun bağışıklık sistemini artıran ozon terapi, aynı zamanda anti-aging uygulamalarında da tercih ediliyor.
Selülit, cilt alerjileri, çevresel faktörlerin meydana getirdiği cilt bozuklukları, otoimmun rahatsızlıklar, diyabetik ayak gibi kapanmayan yaraların tedavisinde, inflamatuar bağırsak hastalıkları gibi sorunların tedavisinde tercih edildiği gibi bağışıklık sisteminin dengede çalışması, metabolizmanın hızlanmasında da kullanılan ozon terapi için Dr. Ezgi Karavelioğlu: “Ozon terapi, haftada 1 ya da 2 kez uygulandığında birçok cilt tedavisine iyi geliyor. Atmosferin üst tabakasında oluşan renksiz, keskin, kokulu bir gaz olan ozon, Avrupa’da, Amerika’da, Rusya’da ve pek çok ülkede birçok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Ciltteki selülit izlerini yok etmede en çok kullanılan yöntem olan ozon terapisi, farklı yollarla uygulanabiliyor. Kan yoluyla, kas içine, cilt altına, torbalama sistemi yöntemi, rektal gibi yöntemler bunlar arasında sayılabilir” diyor.
Dr. Karavelioğlu, bir seansın sadece 15 dakika sürdüğü ozon terapinin haftada 1 ya da 2 kez uygulanıp, 10 seans kadar devam ettirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ağrısız bir uygulama olan ozon terapide, ozona ait steril vakumlu cam şişeye hastadan kan alınıyor. Ozonlanan kan tekrar hastaya aktarılarak işlem tamamlanıyor.