Cesur kalem, büyük yazar sayın Ahmet Hakan’a büyük geçmiş olsun. Bir ülkede uygarlık olmazsa, o ülkede basın özgürlüğü olmaz. Bir ülkede demokrasi olmazsa, o ülkede basın özgürlüğü hiç olmaz. Bir ülkede en yetkili kişiler ileri demokrasi der, bunu halka yutturmaya kalkar da, gazeteye baskın yapılıp camları, kapıları kırılırken ve basın mensubu, vandalların yumrukları ile darp edilip hatta linç edilmeye kalkılırken o yetkili, ses çıkarmazsa o ülkede sorun vardır.
O en yetkili kişi, Gezi olaylarında olmadığı halde, Kabataş’ta bir kadının ve çocuğunun darp edildiği yalanını söylerken ve buna birçok defa tv’lerde tepki gösterirken, darp edilen bir gazeteci için ağzını açmıyorsa, o ülkede basın özgürlüğü kalmamıştır. İddia etikleri ileri demokrasi ise hiç yoktur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’de üç gencin öldürülmesinden sonra ABD Başkanı Obama’ya tepki gösterip, “Halk size oy verirken, benim can ve mal güvenliğimi sağlayacaksın diye oy veriyor. Siz bu olaylara sessiz kalırsanız, dünyada size her zaman sessiz kalacaktır” diyor. Şimdi Türk halkı da Erdoğan’a, “Neredesiniz?” diye sesleniyor.
Bu saldırı dört tane kiralık magandanın kendi kendine yapacakları bir iş değildir. Bu kişileri kim kiraladı, kim Ahmet Hakan’a saldırmaları emrini verdi, bunlar ortaya çıkarılmalıdır.
Ahmet Hakan’a yapılan bu saldırı için Fehmi Koru, “Bunlar ittihat ve terakki dönemi uygulamalarıdır” diyor. Evet doğru, bunlar o dönemde muhalif gazeteci kanı içmeye azmettirilmiş tetikçi Yakup Cemil’lerdir.
Medyanın siyasal iktidar tarafından tehdit edilmesi, kendine vazife çıkaranlara da iş çıkartmıştır. Bu vandalların cesaretini arttırmıştır. AKP iktidarı 10 yılda Türkiye’yi, basın özgürlüğünün, can ve mal güvenliğinin olmadığı bir ülke haline getirmiştir. AKP’yi desteklemeyen gazeteler basılır, mali olarak cezalandırılır, köşe yazarlarının işine son verdirilir. Bunlar klasik Erdoğan uygulamalarıdır.
Almanda Büyükelçisi, “Sinsi saldırı beni ürküttü”, ABD Büyükelçisi de, “Saldırı endişe verici” diyor. Siz haklısınız, sizde basın özgürlüğü var, ürkersiniz de, endişe de edersiniz. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, “4 saldırgandan 3’ünün AKP üyesi olduğunu ve tedbirli olarak ihraç edilmesine karar verildiğini” söylüyor. Magandaları ihraç ediyor da, Hürriyet Gazetesini adamları ile iki defa basan Abdurrahim Boynukalın’ı ihraç edebiliyor mu? İhraç edilemediği gibi, ‘aferin, çok iyi yaptın aslanım’ der gibi, AKP kongresinde mükafat olarak birde divan üyeliği yaptırılıyor. Ne diyor bu maganda vekiliniz, “Bunlar dayak yememişler hiç…, bizim hatamız bunlara zamanında dayak atmamam olmuş. Dayak yeselerdi… vs” Hadi gözünüz aydın AKP’liler! Dayakta attırdınız. Bu aslan vekil, şimdide kendisine koruma istemiş! Anlaşılıyor ki, “Katil, katlettiği kişinin suç mahalinde yakalanır” Büyük ağabeyi Başbakan Davutoğlu da, vekilin bu sözlerine, “Gençler arasında, dost ortamında ifade edilmiş hususlar” diyerek himayesini esirgemiyor. Yani diyor ki, “Abdurrahim, sakın geri adım atma, Saray’da arkanda devam et koçum” İşte cumhurbaşkanının yetiştirmek istediği ‘dindar ve kindar gençlik’ bu.
Bu AKP milletvekili Boynukalın, instagram’dan paylaştığı fotoğraflarda, 19 Mayıs 2014’te PKK’ya çağrıda bulunarak, “Hazır Lice’dekine el atmışken hızınızı alamayıp bütün Atatürk heykellerini yıksanız ne hoş olur, pekte güzel olur” ifadeleri olduğu iddia ediliyor. AKP zihniyetine güzel bir örnek veriliyor. AKP zihniyeti bu olduğu için, böyle insanlar AKP’den milletvekili olabiliyor.
AKP zihniyeti, basın özgürlüğünün, evrensel bir hak olduğunu, olmazsa olmaz olduğunu halen anlayamamış. Bu yaşananlar, Türkiye’yi tek sesliliğe sürüklemenin provalarıdır. Meslek etiği kalmadı. Etik yerine tetikçilik var artık Türkiye’de.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, konuyu ne kadar net ve öz açıklamış; “İşte faşizm bu. Lider, konuşmalarından, yazdıklarından rahatsız olduğu birini, halka yaptığı bir konuşmada hedef gösterir, gerisini azgın çeteler yapar” “Hürriyet’e iki defa saldırıldı, siyasi iktidar ve devletin en üstündekiler bu saldırıları kınayamadı” (Z.Ö. Kınayamazlar, felsefeleri muhalif basına gözdağı verilmelidir) Uzun zamandan buyana büyük bir linç kampanyasının boy hedefi haline getirilen Doğan Medya Grubu ve sahipleri, yayın organları, yazarları, tv yorumcuları için yaşanan bir gerçek bu. İstenilen, ‘muhalefet etmeyeceksin, biat edeceksin’. Bu olay Türkiye adına utanç vericidir.