“
Karacabey’deki eğitim sendikası temsilcileri, geçtiğimiz hafta HAS Parti İlçe yönetimine iadeyi ziyarette bulundu.
HAS Parti İlçe Başkan Vekili Ünal Kuvan ve yönetim kurulu üyelerinin karşıladığı ziyarete Memur Sen’e bağlı Eğitim Bir Sen, Türk Kamu Sen’e bağlı Türk Eğitim Sen ve Kesk’e bağlı Eğitim Sen ilçe yöneticileri katıldı.
Eğitimin masaya yatırıldığı ziyarette konuşan Eğitim Sen İlçe Temsilcisi Zakir Üngör, “Okula başlama yaşında hoşgörüden zorunluluğa geçildi. Meclisten geçen yasada okula başlama yaşı 60 ay olarak ifade edilmiş ve gerek sendikamızın gerekse akademisyenler ve eğitim fakültelerinin tepkisini toplamıştı” dedi.
Hiçbir pedagojik gerekçesi olmayan, çocukların bilişsel gelişimlerini göz ardı eden ve sadece okul öncesi eğitim tartışmalarına son verilmek için yapılan bu düzenlemenin olumsuz etkiler ortaya çıkartacağını savunan Üngör,
“Bunun sonrasında okula başlama yaşı, 60 ay ve 72 ay arasındaki çocuklar için velilerimizin tercihine bırakılacağı “sözlü ifade edilerek” yasalaştırıldı. MEB ise yayınladığı genelgede, velilere bırakılan tercih hakkının kısıtlandığını ve 66 ayı dolduran çocukların okula başlamasını zorunluluk haline geldiğini ifade ediyor.
Öğretmenlerimizin, çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmaya devam edeceğiz. Eğitim Sen olarak, 4+4+4 şeklinde ifade edilen düzenlemenin eğitimin niteliğini artırmak için değil, eğitim hizmetini şirketlere sunmak, çocuklarımızı işçileştirmek ve müfredatın daha fazla muhafazakârlaştırılmasını sağlamak amacıyla yapıldığını ifade etmiştik. 4+4+4 modelinin yasalaşmasını engellemek için tüm gayretimizle mücadele verdik ve bu modelin tartışılmasını sağladık. O gün eleştirilerimize kulaklarını tıkayanlar, mücadelemizi ve toplumun tepkisini görmek istemeyenler, şimdi alelacele çıkardıkları yasayı nasıl uygulayacaklarını düşünüyorlar. Bilinmelidir ki Eğitim Sen olarak, eğitim sisteminin niteliğini artırmayan, eğitim hizmetini eşitlikçi, parasız, kamusal, bilimsel ve özgürlükçü biçimde örgütlemeyen bu modele karşı itirazlarımızı ve mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerine yer verdi.
Türk Eğitim Sen İlçe Temsilcisi Altuğ Meşe, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e de ilk karnesini verdiklerini ve bunun umut verici bir not olmadığını söyledi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in karne notunu açıklayan Meşe, “Yeterli sayıda öğretmen ataması yapılması 0, Derslik ve öğretmen açığının kapatılması 0, Ücretli öğretmen çalıştırarak insanları sömürme 100, Öğretmen ihtiyacı ile ilgili çelişkili bilgiler verme 100, Verdiği sözü tutma becerisi 0, Bağış alan okul müdürlerine soruşturma açma 100, Okul müdürlerini kaynak yetersizliği sorunu ile baş başa bırakma 100, Teşkilat Yasası ile adaletsiz uygulamalara imza atma 100, Performans Yönetim Sistemi ile eğitimcileri bezdirme, onlara haksızlık yapma 100, Eğitimin sorunlarını çözmede kararlılık ve beceri 0, Milli bayramlara sahip çıkma, 19 Mayıs’ı benimseme 0, Ataması yapılmayan öğretmenlere ‘başka iş bulsunlar’ gibi ilginç (!) bir öneride bulunma 100, Rotasyon uygulaması ile eğitim çalışanlarını yerinden etme becerisi 100, Eğitim çalışanları ile ilişkiler 0, Eğitim çalışanlarının maddi ve özlük haklarının iyileştirilmesi 0, Öğretmenlerin kaç gün tatil yaptığı hakkında bilgi sahibi olma 0, Eğitimci olmayan yönetici atama 100, Eğitim çalışanlarına sahip çıkma 0, Kazanılmış haklara aykırı uygulamalar 100, Geçici görevlendirmeleri iptal etme becerisi 50, İl Milli Eğitim Müdürlüğü atamalarında başarı gösterme 20.
Başbakan’ın öğretmenlerin haftada 15 saat çalıştığına dair 700 bin öğretmenimizi geren açıklamasına şahit olduk. Bu açıklamayı düzeltmek adına hiçbir şey yapılmadığı gibi, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, tüm okul yöneticilerini telekonferans yöntemiyle bir toplantıya çağırdığını duyduk. Dinçer, ‘Bizim takımımızdan olmayan yöneticinin bizimle çalışma zorunluluğu yok. İsteyen istediği yere gitsin’ şeklinde bir açıklama yaparak, yöneticileri tehdit eden bir üslup kullanmıştır. Ömer Dinçer’i kınıyorum. Bir Milli Eğitim Bakanı’nın görevi yöneticileri tehdit etmek değil, onların motivasyonunu artırmaya yönelik konuşmalar yapmaktır. Ama Ömer Dinçer kabadayı edasıyla, Milli Eğitim Bakanına yakışmayan bir üslupla yöneticileri tehdit ediyor. Buradan Bakan Dinçer’e sesleniyorum: Senin Milli Eğitim Bakanı olman yöneticiler üzerinde keyfi baskılar oluşturma hakkını sana vermez. Elinden geleni ardına koyma. Böyle bir Milli Eğitim Bakanıyla Türk milli eğitiminin bir yere gidemeyeceğini bilmemiz lazım” diye konuştu.
Eğitim Bir Sen İlçe Temsilcisi Atilla Baydar ise, taban aylığa zam, aile yardımının artırılması, emekli ikramiyesindeki otuz yıllık sınırlamanın kaldırılması, toplu sözleşme ikramiyesindeki beklentilerin karşılanması, ek ödeme artışı, özel hizmet tazminatı ve ek göstergedeki adalet beklentimizin karşılanması, hükümetin 3,5+4’lük cimri zam teklifine isyanımızı haykırmak, 4/C’li personele 200 TL seyyanen zam yapılması, hekim dışı personelin, din görevlilerinin ek ödeme mağduriyetini gidermek için meydanlara indiklerini kaydetti.
Baydar, “Biz bugün, işimize sahip çıkmak, aşımıza sahip çıkmak, işimizi, emeğimizi değersiz görenlere ne kadar önemli olduğumuzu, emeğimizin ikamesi olmadığını haykırmak için işe gitmedik. Hizmet üretmedik.
Toplu Sözleşme Masası’nda ek ödeme mağduriyetimizin giderilmemesini, yüzdelik zam ve diğer toplu sözleşme tekliflerimizin karşılanmamasını kabul edemiyoruz. Bu duyarsızlığı protesto ediyor, Türkiye genelinde hizmet üretmiyor, bir günlük iş bırakarak burada oturma eylemi yapıyoruz. 2010’da yapılan Anayasa değişikliği referandumunun üzerinden 19 ay geçtikten sonra Toplu Sözleşme Kanunu’nu çıkaran hükümet, 5 aydır kamu çalışanlarına zamlı maaş veremezken; şike, emekli vekillerin maaşları söz konusu olunca yerinde duramamış, memur söz konusu olunca ise kılını kıpırdatmamıştır. Vekillerin danışmanlarına, şoförüne ve sekreterine, askere ‘mali denge’ endişesi taşımadan zam yapan hükümet, eğitimciler söz konusu olunca kırk dereden su getirmiş ve onlarca bahane üretmiştir. Bizim bahanelere karnımız toktur. Toplu görüşme tiyatrosundan kurtulmak için mücadele verirken, toplu sözleşmenin, sonuçları itibarı ile toplu görüşmelerin gerisinde kalması, 2,5 milyon memuru, 1,8 milyon memur emeklisini hayal kırıklığına uğratmış, ek ödemeden mahrum bırakılan öğretmen ve öğretim elemanlarını ise derinden yaralamış, moral ve motivasyonlarını adeta sıfırlamıştır.
Merkezi yönetim bütçesinden en fazla payı eğitime ayırdığını, eğitime önem verdiğini her fırsatta dile getiren ve bununla övünen hükümet her fırsatta ‘eğitim şart’ demektedir. Biz de ‘eğitim şart ise, ek ödeme de şarttır’ diyoruz. ‘Ekonomi büyüyor, Türkiye zenginleşiyor’ diyenlerin, kamu çalışanları söz konusu olunca, ‘daha fazlasını veremeyiz, yoksa Yunanistan’a döneriz’ edebiyatına sarılmalarını inandırıcı bulmuyoruz. Eğer büyüme varsa, bunun maaşlarımıza yansımasını istiyoruz. ‘Ek ödeme toplu sözleşme masasının konusudur’ diyerek masayı işaret edenler, sözünü masada da yerine getirmemiş ve eğitim çalışanlarını hayal kırıklığına uğratmıştır” şeklinde sözlerini noktaladı.
Ziyaret sonunda sendika yetkilileri, iş bırakma eyleminde kendilerini yalnız bırakamayan Has Partililere teşekkür etti.
“