Türkiye, 16 Nisan 2017 tarihinde, ülkenin geleceğini belirleyecek referandumu yaptı. Sonuç; %51.4 ‘evet’, %48.6 ‘hayır’ çıktı. Böylece cumhurbaşkanı danışmanının dediği gibi ‘Tek adam’ rejimine geçildi.
Bu referandumda halk, kendi imkanlarını, iktidar, devlet imkanlarını kullandı. Orantısız ve şaibeli bir referandum yaşadık, yaşatıldık.
İktidar ‘evet’ oyu çıkarabilmek için devletin tüm imkanlarını kullandı. Uçaklarını, helikopterlerini, makam araçlarını, valileri, kaymakamları, emniyet mensuplarını, camilerimizi ve içindeki imamları, tarikatları, şeyhleri, şıkları, TRT’yi, yandaş havuz medyasını, kurutulmuş TV’leri, iktidarın zengin ettiği işadamlarını, sindirdiği STK’ları, devletin paralarını, belediyelerin araçlarını, gemilerini kullandı. Orantısız güç kullanmaktan çekinmedi. Muhtar maaşı SGK primlerini devletin ödemesi, ÖTV’nin indirilmesi, büyükannelere maaş bağlanması vs dahil her türlü rüşveti de kullandı. Yer, gök bütün şehirler ‘evet’ ile donatıldı.
R.T.Erdoğan, meydanlarda ve TV’lerde peygamberimiz ile Atatürk’ü kendisine eşit sayan kibir küpü konuşmalarını bile bu cahil halka alkışlattı.
YSK, referandumun meşrutiyetini tartışılır hale getirdi. Yasalara uyması gerekirken, 98 ve 101’nci seçim yasası maddelerini çiğnemekten çekinmedi. Hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukukuna boyun eğdi.
Hukuk güvenliği olmayan bir ülkede ne huzur, nede kalkınma olur. Hukuk bir gün herkese lazım olacaktır. Bazı faniler olmasa bile çocuklarından hesap sorulacaktır.
Türkiye inşallah gelecekte ‘hukuk hukuk’ diye bağırmaz, bugünleri aramayız!
Türkiye, ‘arap baharı’ gibi huzuru kaçırılan, bölünen bir ülke olmasın. Türkiye, binası tek kolon üzerine oturtuldu. Emperyalist güçlerin en sevdiği binadır bunlar. Bu binayı biraz sarsarlarsa, binanın yıkılması kaçınılmaz olacaktır. En büyük korkum da budur.
Atatürk’ün bize emanet ettiği ‘laik, demokratik, hukuk devleti’ olan Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyamıyoruz. Bunun nedeni de para ve cehaletin harmanlanmasından kaynaklanıyor.
Birileri gibi hayatımı yalan ve talan üzerine kurmadım. Riyakarlığı ve hırsızlığı hiç düşünmedim. Doğruları yazmaktan ve söylemekten çekinmedim.
Riyakar bir ülkede yaşıyoruz. Gönlüm kırık mı kırık. Kimilerinin uçakları var, ikinci vatanları da. Onlar sıkışınca kaçabilecekler. Benim tek vatanım Türkiye ve kaçmayı da hiçbir zaman düşünemem. Bu topraklar benim vatanım.
İranlı şair ve yazar Ömer Hayyam der ki; “Alimin verdiği zehri iç, cahilin verdiği şerbeti yerlere saç”
Bir ülkenin kalkınması, gelişmesi, cehaletini yenmesine bağlıdır. Cahil insan çabuk kandırılır.
Bugüne kadar yazılarımla, siz kardeşlerimi, arkadaşlarımı, büyüklerimi kırdıysam hepsinden ayrı, ayrı özür dilerim.
İnşallah mutlu yarınlarımız olursa, hepimizin olsun. Mutlu kalın…