İzmir 20 Eylül 1922. İngiliz donanma Komutanı M. Kemal Paşa’yı ziyaret eder. “Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız. Sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale’de ki başarınızı rastlantıya borçlu olmadığınızı kanıtlanmış oldu. Büyük bir askerle tanıştığım için memnunum” der.
Amiral esas konuya girer ve “Ülkenizin kontrolünde bizim tebaamız sizin azınlıklardan Ermeni ve Rumlar var. Bu insanların statüsü nedir? Güvende midirler?” diye sorar. Paşa “Suç işlemeyenler kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler” der. “Suç işleyenler ise dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de mutlaka adaletin huzuruna çıkarlar, suçlu iseler cezalarını elbette çekeceklerdir” diye ifade eder.
Amiral “Fakat paşa hazretleri. Fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları bazı şımarıklık yapmış olabilir. Ermeniler de Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bağışlanması hoş görünmesi gerekir. Gerekli görülürse bütün dünya aleyhinize kıyamet koparır” diye tehdit edince, Paşa, “Şu efendi devlet rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri tehdit etmekten de vazgeçiniz. Bunlar memleketin iç işleridir kimsenin bu işlere karışmasına müsaade etmem” der.
Benzi kül gibi olan Amiral, “İngiltere Hükümeti’nin tebaasını her yerde koruma hakkı devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz.”
İşte bu sözlerden sonra tepesi iyice atan M. Kemal Paşa’nın, “Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız. Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi limanı da (o dönemde İngiliz donanması İzmir Limanında bulunmaktadır) boşaltacak güçtedir de. İsterseniz Türk’e ihanet eden tebaanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini de geminize doldurabilirsiniz. Donanmanın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum” sözleri ile şaşıran Amiral, “İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?” diye sorar.
Gerçek bir devlet adamı olan M. Kemal Paşa, bütün nezaketini koruyarak, “Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşmasının hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık. Karşımda oturuşunuzu sizi konuk saymama borçlusunuz. Fakat görüyorum ki nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var. Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde Barış Antlaşması yapmamış iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum” cevabını verince bal mumu heykeline dönen Amiral, “Affedersiniz” demek zorunda kalır.
Paşa, Amirali anasından doğduğuna pişman eder. Kendisinin Türk topraklarında bir savaşçı olarak bulunduğunu Paşa’dan öğrendiği zaman sapsarı kesilir. Tutuklanacağını, tutsak edileceğini sandı. Karşısında Babıâli Paşa’sı bulacağını sanıyordu herhalde.
İngiliz ve Fransızlar kendi devletlerinin uyruğunda olanlar gemilere bindirmeğe başlamışlar, bir kaç saat sonunda sessizce limanı terk etmişlerdi.
ABD’nin emri ile BOP eş başkanı olan, Ortadoğu Devletlerinin parçalanmasına, yer altı zenginliklerinin emperyalist güçlerce sömürülmesine hizmet eden değil, ABD liderinin ağzına bakan ve aynı teraneyi çalan Suriye’nin parçalanmasına, orada terörün artmasına sonra da Türkiye’ye terörün sıçramasına sebep olan değil, Suriye’de ısrarla Esad gitmelidir deyip, ABD’nin Suriye’de Esad ile geçiş sürecide yapılabilir demesi üzerine 180 derece çark ederek ABD ağzı ile konuşmaya başlayan yöneticilerle bu ülkenin yönetilmesini değil, M. Kemal Paşa gibi gerçek devlet adamları ile bu ülkenin yönetilmesini istiyorum.