Çocukluğumuzda, evlerimizin yanında avlularımız (bahçe) vardı. Türkiye, Kurtuluş Savaşını yapmış, babalarımız da mübadele ile Rumeli’den göçmen olarak gelmişler, fakirlik diz boyu. Avlularımız birbirinden, çitlerle, gündöndü saplarıyla ayrılıyordu. Bizler koca gün top, çelik çomak oynar, akşamda yine sokağa çıkar, karanlık çelik, saklambaç oynardık
Bir akşam saklambaç oynarken, arkadaşımız Ali, çalı dibine saklanmış, gündüzün yorgunluğundan uyuyakalmış, koca gece onu bulamadık. Sonraki günlerde Ali denildiğinde, ‘kim Ali’ diye soranlara ‘karanlık Ali’ demeğe başladık. Ali’nin lakabı oldu ‘karanlık Ali’.
Bunu nereden hatırladım. Başbakanın oğlu var, adı Bilal. Daha düne kadar milletvekillerine twit atar, destur çeker, fırça atardı. Şimdi ise nerede olduğu belli değil. Bilal kardeşim acaba yurtdışında mısın, yurtiçinde misin, babanın evinde misin, çalı dibinde misin? Saklandığın yerden çık, sakın adın ‘karanlık Bilal’e çıkmasın.
Bilal kardeşim saklandığın yerden çık, sana bir şey olmaz tapu gibi baban arkanda. Bak senin için ne savcı kaldı, ne emniyet müdürü, hepsi değişti. Yönetmelikler çıkarıldı olmadı, sıra yasa değiştirmeye geldi. Senin için HSYK yasası değiştiriliyor. Babanın, ‘edep yahu’ dediğine bakma sen. Bir milletvekiliniz var, ‘kadınların ayak arası’ diye kadınlara küfür eden, küfürbaz, o şimdi senin için karateci oldu. Mecliste kafa, kol, bacak, tekme giriyor muhalefet milletvekillerine. Babana söyle kabine değişiminde onu bakan yapsın bu hizmetlerin karşılığında. Sende çık kardeşim saklandığın yerden, 76 milyon insanda bir ohh çeksin. Bilal kardeşim, sakın korkma, seni ne polis yakalar nede savcı ifadeni alır. Baban hele bir yasayı değiştirsin, hakim ve savcıları değiştirsin, yollar AK, PAK olsun, belgeleriniz temizlensin, ondan sonra baban seni savcı ve hakim önüne çıkarır. Sende AKlanırsın.
Not: Bu yazı gazetede yayımlanana kadar B.Erdoğan belki piyasaya çıkmış olabilir.
Hukuk mu dediniz!
17 Aralık 2013 depremi öncü depremdi. 2’nci dalga depreminde, başbakanın oğlu Bilal Erdoğan başta olmak üzere 42 kişi sorgulanacaktı. Yönetmelik değiştirildi, savcılar değiştirildi, emniyet müdürleri değiştirildi ve bu soruşturmanın suyu çıktı. Bilgi ve belgeler, tapeler İst. C. Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın elinde, oradan süper bakan olan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın eline, oradan başbakanın eline geçti. C. Savcısının gizli yürütmesi gereken ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonu, savcının elinden alındı. Emniyet, savcıyı dinlemedi, şüphelileri gözaltına alamadı. Şimdi sıra delilleri karartma aşamasında.
Türkiye’de Erk’ler ayrılığı var mı? Yasama, yürütmenin elinde, istediği gibi oynuyor. Yürütmenin istediği yasayı, yasama çıkarıyor, Çankaya’da Cumhurbaşkanı tereddütsüz onaylıyor. Yargı Erk’inin de ruhuna el Fatiha. Siz sağ, ben selamet. 2’nci dalga savcısı Muammer Akkaş, soruşturmayı engelledikleri için, Turan Çolakkadı, vekili Oktay Erdoğan ve İst. Emniyet Müdürü Selami Altınok için görevi kötüye kullanmaktan soruşturma izni istiyor. İstiyor da süper bakan Bekir Bozdağ izin vermiyor.
Temenni ederim ki, 2’nci dalganın görevden alınan savcıları, edindikleri bilgi ve belgelerin birer kopyasını ıslak imza altına alarak muhafaza etmişlerdir. Bir gün lazım olabilir. Deniz Feneri savcıları yargılanmıştı da, bu savcılarda bir gün ‘görevi kötüye kullanmaktan’ yargılanmasınlar. Burası Türkiye, yürütme Erk’i, sadık yargıçları ile sizleri yargılatabilir.
Ne acıdır ki, yargıç artık yasa ve vicdanı ile karar veremez oldu. Senin yargıcın, benim yargıcım oldu. Bu durumda adil yargılanma beklenebilir mi?
Oysa yargı, bir gün hepimize lazım olabilir.