Başbakan sıkıştıkça dine sarılıyor. “Onların topu tüfeği varsa bizimde Allah’ımız var” diyor. Her zaman olduğu gibi masum ve mazlum rollerinde. Toplumda soruyor. “Sizin Allah’ınız varsa bizim Allah’ımız yok mu? Yolsuzluk yapanların günahı yok mu? İhaleye fesat karıştıranların günahı yok mu? Tarafınızdan masum insanlara iftira atmanın günahı yok mu? Ölmüş tarihi şahsiyetlere hakaret etmenin günahı yok mu? Hırsızlık yapanların günahı yok mu? Mal varlığının nasıl edindiğinin hesabını veremeyenlerde günahsız mı? Zulüm şirk zulmeden müşrik değil midir? Namaz ile insanları aldatan zalim değil midir? Allah bunlara ve Allah ile aldatanlara lanet okumuyor mu?”
İddialara ve görüntülere göre eşi benzeri görülmemiş bir yolsuzluğun, rüşvetin, kara para aklamanın içinde olan bakan ve 3 bakan çocuğu var. Bu olay çok vahim. Korkunç günler yaşıyoruz. Önümüze daha neler çıkacağını da bilmiyoruz. Toki’den ses yok. Oysa Çevre Bakanı Toki’de yolsuzluk olduğunu itiraf etmişti. Abdüllatif Şener, “Türkiye tarihinde en büyük yolsuzluk bu dönemde yapıldı. Kamu malı yağmalanıyor, haramdır, günahtır” diyor.
Özgür medya yoksa o devletin gözü kulağı yok demektir. Ne görür, ne duyar doğal olarak da yazamaz. Oktay Ekşi’de (CHP MV.) “Türkiye tarihi en büyük medya baskısı altında, bu iktidara kadar böyle bir baskı görülmemiştir” diyor. Aykut Erdoğdu’da (CHP MV.) Büyük rüşvet operasyonu için “Dünya yolsuzluk tarihinin rekorudur” diyor.
AKP kurucusu Ertuğrul Yalçınbayır’da “Bu olay hükümetin istifa sebebidir. Lider egemenyasını kıramazsak yürütmeyi denetleyemezsek, daha bu gibi olayla çok karşılaşırız. Bu olay sıradan operasyon değildir. Küresel güç bu işin arkasında olmasa, cemaat bu işe girişemezdi” diyor. Doğruda söylüyor. Küresel güç istedi ve cemaatle beraber ordumuzu pasifsize etmedi mi? Siz iktidar olarak çanak tutmadınız mı? Sahte belgelerle, CD’lerle Genel K. Başkanını bile terör örgütü başı yapıp hapse attırmadınız mı? Başbakan, baş danışmanın “cemaat orduya kumpas kurdu” itirafında bulunmadı mı?
Başbakanın, şunu iyi bilmesinde yarar var. Sen bakanları yedirmezsen, bu millette paraları yedirmez. Takke düştü kel göründü. Türkiye muz cumhuriyeti mi? Oynadığınız oyun çadır tiyatrosuna benziyor. Çocukları da içeride olan bakanlar 8 gündür hala istifa etmiyor, sizde ettirmiyorsunuz. Neler karartmaya çalışılıyor. Halk bunu soruyor.
Başbakan, “Büyük bir yolsuzluk var, yargı olayın üzerine gitmeli, yolsuzluk yapanlar, rüşveti yiyenler, kara para aklayanlar cezalarını çekmeli” diyeceği yerde, başlama yürüyüşünü ABD’den başlayıp Musevi lobisine, çetelere, gezi faktörüne, yerli medyaya, yabancı medyaya, Tüsiad’a, faiz lobisine, kan lobisine, muhalefete, cemaate yükleniyor. Cepheyi çok geniş tutuyor. Herkes suçlu, kendisi, kabinesi ve ailesi masum rollerde. Yargıda ve emniyette çete var ise, o görevlileri oraya siz atadınız. O zaman sizde çete reisi oluyorsunuz. 11 senedir uyuyor muydunuz? İşinize geldiğinde bunlar “kahraman” şimdi “çete” oldular, öyle mi?
Başbakan, “paralel devlet var” diyorsunuz. Doğrudur, evet paralel devlet var. 1-Apo+Kürt devleti. 2-Cemaat devleti. 3-Sizin AKP devletiniz. Bu üç devleti de siz yarattınız. İcraatınız maşallah çok kuvvetli. Gece yarısı bile yönetmelik çıkarıyorsunuz.
Anayasaya aykırı “Adli kolluk yönetmeliği” çıkardınız. Bunun anlamı her türlü yolsuzluğu yapan bakan ve çocuklarını gayri meşru işlere bulaşan çetelere, eli her tarafa uzanan etkili tuzu kuru kişi ve sermayedarlara ulaşılamaz. Soruşturamazlar, benim tayin ettiğim mülki amirlere, bakanlara bildirecek demek. Yolsuzluk yapanların sorgulanmasının önlenmesi demektir. O zaman nasıl olsa önlenecek diye ne savcı, ne polis görev yapar. Sorgulama yapılmaz, soygunda devam eder gider. İşte Başbakanın hukuk anlayışı bu.
Başbakan, gazetecilerin, Emniyet Müdürlüklerine girmesini de yasaklayan genelge yayınladınız. Bu halkın haber alma özgürlüğünü önlemektir. Gazeteler siz ne derseniz onu yayınılacaktır, yolsuzluk yapan rüşvet yiyen açıklanmayacak. Abdülhamit’in istibdat döneminden daha ağır yönetim biçimini tercih ediyorsunuz. Yolsuzluğun ilk yasağını basına getirdiniz.
NOT: Bu yazı 24.12.2013’de kaleme alındı.