17 Aralık tarihinde Türkiye’yi sarsan “rüşvet, kara para aklama, yolsuzluk” gibi suçlama iddialarına Başbakanın sert tepkisi oldu ve “bu siyasi bir komplodur, çete işidir pabuç bırakmayız” yani etrafındakileri “yedirmem” dedi. Soruşturmanın 24 saati dolmadan emniyet teşkilatı içerisinde operasyonu planlayan ve yürüten ilgili tüm emniyet şube müdürleri ve yardımcıları, daha sonra İstanbul Emniyet müdürünü, akabinde Türkiye çapında Emniyet Müdürlerini görevden aldı ve bazılarının görevlerini değiştirdi.
Başbakan bu “büyük rüşvet” operasyonunu Gezi’ye ve dış mihraklara yıkmaya kalktı. Bu olayı saptırmaya kalktı. Osmanlı dahil 90 yıllık Türkiye Cumhuriyetinde böyle büyük yolsuzluk ve rüşvet görülmemiştir. Milyar dolarlar, eurolar havada uçuşuyor, bazıları da ayakkabı kutusu içinden çıkıyor. Başbakan hala “yedirmem” diyor. Eğer bu işi Deniz Feneri’ne çevirebilirsen yedirmezsin ama hukuk önünde yediremezsin.76 milyonun vicdanında değil.
Hükümet daha önce bazı yolsuzlukları, ihaleye fesat karıştırmayı az hasarla atlatmıştı. Mesela Kemal Unakıtan, Deniz Feneri, Ali Dibo, hayali ihracat, rüşvet gibi. Rüşvetten AKP yöneticisi gitmiş, hayali ihracatta başbakan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat görevden ayrılmak zorunda kalmıştı. Ali Dibolar Hatay’da 217 kamu ihalesini 17 AKP yerel yöneticisinin paylaştığı ispat edilmişti. AKP’nin 11 yılda bağırsakları doldu, artık taşıyamaz oldu. Bir yerlerde patlayacaktı, patladı da. Başbakan istediği kadar inkarcı olsun bağırsakları temizlemeye kalksın başaramaz. Hele bir iktidardan düşsün, görün o zaman bağırsaklardan akanları, pis kokuları. Toki’ler, İstanbul, Ankara rantları. Bu halk “neler varmış yazıklar olsun, AKP’ye oy verenler de oyumuz haram olsun” diyecekler.
Japonya’da sular 4 saat akmadı diye kendini sorumlu tutan Belediye Başkanı istifa ediyor da, Türkiye’de 4 bakan hakkında bunca iddialardan sonra, telefon tape konuşmalarından sonra görüntülerden sonra hala istifa etmiyor. Başbakanın Türkiye’ye getirdiği ileri demokrasi bu demek ki! Bakanlar başbakanlarına güveniyorlar.”Bu işi dış mihraklara atar, bizi temizler” diye düşünüyorlar herhalde.
Almanya mahkemelerinin “asrın soygunu” dedikleri ve ceza verdikleri, “asıl suçlular Türkiye’de” dediği “Deniz Feneri” davasının, Türkiye’de nasıl örtbas edildiğini bildikleri için bizim 4 bakanımızda işi pişkinliğe vurup istifa etmiyorlar. Türkiye’de demokrasi olsa bu konu açığa çıktığı an kırmızı plakalı arabalara binmekten ar duyup istifa edip evlerine kendi araçları ile giderler.
Başbakan çok boyutlu bu skandalı “ihanet” olarak değerlendirme “iç ve dış düşmanlar” icat etme “cemaate yükleme ve çeteler var çeteler” deme. Belki başka seçeneği yok, topu taç’a atıyorsun. Yolsuzlukları korur hale geliyorsun. Ama inandırıcılığını kaybettin. Etrafına bir bak sakin düşün gerçekleri gör, çeteyi dışarıda değil kabinenin içinde gör. Senin bu söylemlerine sadece hükümetinden nemalananlar ile 800 TL maaşlı asgari ücretle çalışanlar inanıyor.
Başbakan, içişleri bakanının oğlu ile yaptığı telefon tape konuşmalarını incele. Bakan oğlunun evinde yapılan aramada para kasaları, yeşil yeşil dolarlar, para sayma makineleri çıktı. İçişleri bakanının Reza Zarrab (Rıza Sarraf) ile konuşmaları, emrine koruma için verilen güvenlik elemanlarını, tayin edilen bürokratları, oğlunun ortağının Bakan danışmanı yapıldığını gör ve dinle.
O zaman göreceksin, İçişleri Bakanı olarak görevlendirdiğin insanın ince işler Bakanı olduğunu!
Haram paraya el sürmemek için paraları makine ile sayıyorlar. Ne dindar insanlar. Yazıklar olsun.