Anayasa, toplumsal uzlaşma belgesidir. Ancak bu uzlaşma sağlanamadan Türkiye rejim değişikliğine hızlı adımlarla ilerliyor. Dünya görüşü olmayan, tecrübesi olmayan iki genç kasaba hukukçusu avukat, milletvekilliği sıfatıyla hazırladığı anayasa değişikliği, meclise getirildi. Sabahın 6’sına kadar süren 1 haftalık çalışmalarla ve demir tavında dövülür düşüncesiyle yangından mal kaçırma telaşı içinde birinci tur oylama tamamlandı.
İkinci tur oylama Çarşamba günü başlayacak. Siz bu satırları okurken, ikinci tur oylama da meclisten geçmiş olabilir. Mart sonu, Nisan başında da referanduma götürülür.
Bu anayasa değişikliği, cumhuriyetin temel ilkeleri meselesidir. Yani rejime boyun eğme meselesidir. Başkan olacak şahısın, koca bir ülkenin kaderini tek başına tayin etme ve yasama ile yargının elini kolunu bağlama meselesidir. Erkler ayrılığı tarihe gömülecektir. Söz konusu yetkiler sadece bugünkü cumhurbaşkanı değil, hiçbir dönem ve hiçbir koşulda, hiç kimse tarafından tek başına ele geçirilmemesi gereken yetkilerdir. İhtilal yapan Gürsel ve Evren de bile bu yetkiler yoktu. Eğer bu meseleyi aşmayı, toplum olarak başaramazsak, cumhuriyetin yıkılmasına, ardından teokratik, monarşik bir düzenin kurulmasına tanık olacağız. Neticede ülkemize yazık olacaktır. İran’daki Humeyni rejimine hızlı adımlarla gideceğiz. Bütün toplumumuz zarar görecek ama en büyük zararı da kadınlarımız görecektir.
Bu anayasa değişikliği, silahların gölgesinde yapılmaktadır. Meclisin etrafı polis, asker ve panzerlerle tutulmuştur. Polis, halkla karşı karşıya getirilmiştir. Sendikalar, gazete dernekleri, sivil toplum kuruluşları, Ankara Barosu gibi kuruluşların, anayasa değişikliği için düşüncelerini açıklaması, şiddetle, su ve gazla, köpek ve coplarla engellenmiştir. Ankara Valiliği, bir ay süreyle her türlü gösteri ve yürüyüşü, basın açıklamasını yasaklamıştır. Neden? Meclisten anayasa değişikliği rahat geçsin diye. Bu tam bir despotizmdir. Eğer bu anayasa meclisten geçer, halk oylamasında da kabul edilirse, bu günleri de mumla ararız. İran gibi Humeyni rejimi başlayacaktır. Daha sonra üniversiteler (ki mümkün değil) halkı uyandırmaya kalkarsa, iki yıl gibi sürelerle eğitime ara verilebilir.
Bugün hukuk fakültelerimizden, sözde koca koca hukuk profesörlerimizden hiç ses çıkıyor mu? Hepsi tehdit altında, susturuldu, konuşturulmuyor. (Sözde ileri demokrasi var) Basınımızda, bir, iki görsel ve yazılı basının cılız sesleri dışında yazan, konuşan, yorum yapan var mı? STK’lar konuşabiliyor mu? Nedir bu sessizlik? Bugün sesinizi çıkarmıyorsanız, yarın tek adam diktatörlüğü geldiğinde sesinizi çıkarabilecek misiniz?
Devlet Bahçeli’ye soruyorum. Seninde liderin Alparslan Türkeş, “Başkanlık rejiminin gelmesi, Türkiye birliğinin yıkılmasıdır” demedi mi? Sizde MHP’nin başkanı olarak, yıllarca başkanlık rejimine devamlı karşı çıktınız. Başkanlık rejimine çok ağır sözlerle yüklendiniz. “Başkanlık rejimini istemek vatan hainliğidir” dediniz. Şimdi ne oldu da ortaya Türkiye’nin rejim değişikliğine giden yolu açtınız. Yoksa bir açığınız mı var? Bunu Türk milletine açıklamak zorundasınız. Tabanın hayır diyor, bunu da unutma.
AKP’li ve MHP’li milletvekilleri, erken seçimle liderleri tarafından tehdit edildiler. İki yıl daha milletvekili olsanız ne olur, olmasanız ne olur? İki yıl daha milletvekili kalmak için evet oyu veriyorsanız sizlere yazıklar olsun. Türkiye’nin kaderi ile oynuyorsunuz. Siz robot musunuz? Tarih sizi affetmeyecektir. Gelecekte yaşananları görünce toplum önüne çıkamayacaksınız.
60 emekli büyükelçi uyarıda bulundu. “Anayasanın amir oylama hükümleri dahil yasalar göz ardı edilerek, görüşülmekte ve oylanmakta olduğunu büyük bir endişe ile izliyoruz. Teklifin yasalaşması halinde Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve hukuk devleti olma niteliğini yitirecektir. Böyle bir gelişmenin Türkiye Cumhuriyetini terör, ekonomik sıkıntılar ve savaş tehdidi altında bulunduğu bir dönemde, daha da ayrıştırarak, içerde ve dışarıda çok ciddi badirelerin içine atacağını görüyor ve bundan derin endişe duyuyoruz” diyorlar.
Konu referanduma götürülürse, (ki öyle görünüyor) Karacabey’in A köyündeki Ayşe bacım, Orhaneli’nin B köyündeki Fatma yengem, Türkiye’nin kaderini belirleyecek. Acaba bunlar bir gazete, kitap okudular mı? TV’de siyasi yorum izlediler mi? Yoksa fırsat buldukça evlenme programı mı izlediler? Laikliği, demokrasiyi, cumhuriyeti, ekonomiyi, kadın haklarını ne kadar biliyorlar? Büyükelçiler endişeli ama bunların bu konulardan hiç bilgileri var mı? Ve bunlar Türkiye’nin kaderini oylayacaklar.
Irak, Suriye parçalandı. Sıra Türkiye’de. Rejimi zorlamak, millet egemenliği yerine şahıs egemenliğini getirmek, tek adam diktatörlüğüne dönmek, Türkiye’nin parçalanmasıdır. Bu referandum, ülkesini sevenlerle, sevmeyenlerin oylaması olacaktır.