Yeniköy’de günler okey oynayarak, balık tutarak, birazda güneşlenerek geçiyor. Akşamları okeyden sonra 30-45 dakikalık gezi turu başlıyor. Gezideki konular biraz siyaset, biraz tatava, en çokta okey geyikleri. Kim neden yendi, kim neden yenildi. Kim çok acemi, ustalar kim!
Ben yenilmeyi pek sevmem, ıskartamı çok alana kızarım, çok sayı alanı da severim. Taşım gelmedi mi ıskartayı masa üstüne dan-dan vururum. Arkadaşlar da ‘dur abi, başıma vurur gibi taşı vuruyorsun’ derler. Bende ihtarı alınca ıskartaları nazikçe yere koyarım. Biraz sonrada ‘çok nazik oynuyorsun’ diyerek benimle dalga geçerler.
3 tane Karaca arkadaşım var. Kart olanın eti sanayi tüpü ile bile pişmez. Kolay, kolay yenilmez. Körpe Karacalar çok inatçı. Okeyde de, batakta da sırtları yerden kalkmaz. Bende ‘iki porsiyon yeter, üç porsiyon hazımsızlık yapar’ der ver arkadaşlarımı uyarırım. Bazen ben kayalıklarda (okey-batak oyunu) bunları avlayınca, bunlar bacadan tencereye düşerler. Bende ‘durun acele etmeyin daha derinizi yüzeceğim’ dedim. Körpe Karaca, ‘Bu Zafer abi var ya, minareden atsan kedi gibi dört ayak üstüne düşer’ der.
Muharrem hocam ile Sinan hocam, benim altımda oyun oynamazlar. Muharrem hocam, ‘Zafer abinin altında oynamaktansa hiç oynamam’ der de, Fahri hocam ile Rafet hocam benim altımda oynamaktan zevk alırlar. Muharrem ve Sinan hocalarım benim üstümde oynadıklarında, oyun bende kalsın diye ellerini bozarlar öyle taş atarlar. Muharrem hocam buna rağmen, ‘Zafer abi birliyi ikiye kırar öyle taş atar’ der. Sinan hocam 10 sene önce benim üzerimde oynayarak, üç defa oyunu bende bıraktı. Şimdide benim biraz kinci olduğumu bildiği için, altımda oyun oynamıyor ve bende hala intikamımı alamadım. Bankacı Recep ile Sivaslı Nuri hocam, bende oyun kalmayınca hayıflanırlar ve ‘Yine Zafer abide oyunu bırakamadık’ derler. İstanbullu Musa ise benim üzerime oynar, benim taşımı takip eder, neticede oyun onda kalır, bende bol bol gırgır geçerim.
Çok sevdiğim, temiz kalpli, güzel insan, mahalle arkadaşım Rüştü var. 3-5 defa okeyde benim altımda oynadı. Ona taş gelmedi, bende herhalde biraz takip ettim ve yenildi. Yine bir gün okey oynayacağız, bu benim altımdaydı. ‘Hep senin altında mı oynayacağım, kura çekeceğiz’ dedi. Kura çektik altıma düştü ve yine yenildi. Hesabı ödedi ve gitti. Yüzü kızarmıştı, belli ki kızmıştı. Ben bu fırsatı kaçırır mıyım. Hesap pusulasının arkasına, Yavuz Sultan Selim’den esinlenerek dörtlüğü çaktım.
“Şirler pençe-i kahrımdan
olurken lerzan,
ey Rüştü K….’a,
sen benim altımda oyun oynayaman” diye yazdım.
Bu dörtlüğü Çetin ve Muammer arkadaşıma verdim ve Rüştü’ye verin dedim. Sonraki günlerde de, ‘benim altımdan kaçıyorsun’ diye dalgamı geçtim. Muammeri şahit gösteriyorum ancak Muammer şahitlik yapmıyor, gülüp geçiyor, suya, sabuna dokunmuyor. Belli ki Rüştü abisini kırmak istemiyor. Rüştü de sağ olsun benim nazımı hep çekiyor.
Bandırmalı emekli astsubay Recep kardeşim hesap adamı. Okey hesaplarını hep o tutar. Sıfır hata ile oynar, pek ender yenilir. Emekli yarbayım Haluk, birleri, ikileri toplar, 8 taşta 18-20 sayısı çıkar. 12-13’lü geldi mi akrep tutmuş gibi elinden atar ama sırtı da yerden kalkmıyor. Muhtar Mümin sıkıntılı adam, iki el okeyi zor oynar, kah yeniyor, kah yeniliyor.
Bursalı tekstilci Dursun, biraz havalı oynuyor, biraz da dik oynuyor. Çoğu zamanda yeniliyor. Yendiği zamanda gülücükleri, mimikleri farklı oluyor. Sanki dünyayı ben yarattım havasında. Bir gün Dursun’u hanımına şikayet ettim. ‘Bizi hep yeniyor, çay-kahve fiyatını bilmiyor, biz emekli adamız, emekli maaşımız çay-kahve parasına yetmeyecek’ dedim. Dursun’da ki gülücük ve mimikler görülmeye değerdi. Hemen iki koltuk altına ikişer karpuz sıkıştırdı.
Hayat, dostlarımızla, sevdiklerimizle işte böyle geçiyor. Dostluklarımız inşallah daima baki kalır.