Kılıçdaroğlu ilk defa kanlı bir cümle kurdu. AKP ve yandaş medyası ayağa kalktı. Kan kelimesi aslında AKP üslubunda var. Onu her yerde kullandınız da bir defa Kılıçdaroğlu kullanınca ne bu şiddet be celallenme.
Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Kan mı dökeceğim’ dedi, yoksa ‘Kan mı döktüreceğiz’ dedi. İfadesi çok net ve açık, ‘Başkanlığı kan dökmeden getiremezsiniz’ diyor. 150 yıllık parlamenter tarihimizin başkanlık ihtirası ile değiştirilmek istenmesi, bu ülkede kolay olmadığının, toplumun büyük bölümünün başkanlığı istemediğini (isteyenler %38), zorla başkanlık sistemi getirilmesi isteğinin ülkemizdeki bunca kutuplaşmanın, bunca gerilimin, bunca kinin, bunca nefretin ortamında ülkenin kaosa sürüklenebileceğinin, kan dökülmesine sebep olabileceğinin ihtarını yapıyor.
AKP’nin bir hocası vardı, rahmetli Erbakan. Ne demişti; “İktidara geleceğinizde kanlı mı olacak, kansız mı olacak bilemem” demişti.
AKP’nin bir ağabeyi vardı, İbrahim Halil Çelik, “Kan dökülecek, fıstık gibi olacak” diyen.
Tayyip Erdoğan’ın, hocası ve ağabeyinden esinlenerek söylediği bir söz vardı; “%50’yi evinde zor tutuyorum” demişti. Ne demektir bu; “Ben bunları dışarı salarsam ülke kan gölüne dönecek” değil midir?
AKP’nin birde mafya babası var. Seçim zamanı Erdoğan’ı desteklemek için Rize’de miting yapmıştı. Bu mafya babası Sedat Peker, “Ülkede oluk oluk kan akacak” dedi. Bu sözler AKP yönetimi tarafından olağan karşılandı. Her hangi bir ihtarda bulundular mı? Her hangi bir tepki gösterdiler mi? Ne demek istiyorsun sen, dediler mi? Bizim, sizin gibi destekçiye ihtiyacımız yok diyebildiler mi? Neden el üstünde tuttular? Hiçbir savcı harekete geçebildi mi? Soruşturma açabildi mi?
Türkiye’nin haline bakınız. Her kuruluşa, teşkilata, muhalefet edene baskı uygulandı. Toplum sesini çıkaramaz oldu. Sendikalar sarı sendikaya dönüştü, tepki vermiyor. Barolar sesini kesti, dinlemede. Üniversitelerden ses çıkmıyor sindiler, korkuyorlar. Sivil Toplum Kuruluşları şahsi menfaatlerin peşindeler, hükümetin yanlış icraatlarına ses çıkaramıyorlar. Basın susturulmuş, %85’i yandaş basın ve havuz medyası haline gelmiş durumda. Parlamento kendisini teslim etmiş vaziyette. Aydınlardan da artık ses çıkmıyor. Demokrasiden yana olan örgütler tepki gösterince, sokaklara çıkınca TOMA’larla, COP’larla susturuluyor.
Parlamentoyu bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırırsanız, milletvekili listelerini ben yapacağım derseniz, genel başkanı ben tayin edeceğim derseniz, valiyi, savcıyı ben atayacağım derseniz, anayasa mahkemesi kararlarını tanımazsanız, ben başkan olacağım bunun içinde anayasayı değiştireceğim derseniz, 78 milyon insana bunları kabul ettirmek için zorlarsanız, bunlar diktatörlüğün dik alasıdır. Dünyada diktatörlükle yönetilen ülkelerde bile bu kadar diktatörün yetkisi yoktur. Diktatörlük işte bu yüzden bir milletin başına gelebilecek en büyük felakettir.
Bu kadar olumsuzluktan sonra ana muhalefet partisi lideri tepki veriyor, oda mı vermesin. Kim konuşacak, bu toplumu kim aydınlatacak. Bu olumsuzluklar karşısında demokrasiden yana olan güçler sokağa dökülebilir diye iktidara ihtarda bulunuyor. Konuş Kılıçdaroğlu konuş, iktidarın anlayabileceği dilden konuş.
Bu ülkede bir kişinin ihtirası yüzünden millete zorla kabullendirebileceğini zannettiği anayasa yapmak ve başkan olmak isteği, o ülkeye en büyük ihanettir. O ülkeye kaos yaşatır. Allah ülkemizi böyle ihtiraslardan korusun.