Türkiye’de yürütme, yargıyı engellemiştir. 17 Aralık 2013 tarihindeki ”büyük rüşvet” soruşturmasından sonra, 2’nci soruşturma operasyonunda Başbakanın oğlu Bilal Erdoğan ifadesi alınması için savcılığa çağrılmış, ancak Başbakan yargıya müdahale ederek oğlunun ifade vermesini engellemiştir. Bu, gerçek hukuk devletinde görülecek bir olay değildir. ABD Başkanı “halkına yalan” söylediği için yargılanabiliyor ama Bilal Erdoğan yolsuzluktan yargılanamıyor. Soruşturmayı yapan ama dosyası elinden alınan savcı Muammer Aktaş’ta basına bilgi dağıtmak zorunda kalıyor. Başbakan savcıyı tehdit ediyor, “seninle işimiz bitmedi ey savcı” diyor. Bu bir hukuk garabetidir. Soruşturmalar gizli yapılır. Bundan Başbakan dahil, emniyet müdürü dahil hiç kimsenin haberi olmaması gerekirken gece yarısı yönetmelik değişikliği yapılıyor. “Soruşturmalardan Bakanın haberi olacak” deniyor. Buna “hırsız kaç, ben seni yakalayacağım” denir.
Başbakan, Ergenekon, Balyoz vs. davalarında savcıydı. “Ben bu davaların savcısıyım” diyordu. Şimdi meslek değiştirdi. “Büyük rüşvet soruşturmasında” avukat oldu. Öyle bir avukat ki savcı bile soruşturmayı yürütemiyor. Paralel devletti, çeteydi, komplocu teorilerdi ne söylerse söylesin bu soruşturmayı önleyemez. Bu dava sadece Türkiye’ye mal olmuş değil, bütün dünyanın ilgilendiği dava. İddiaların üstüde örtülemez. Stattaki insan slogan atıyor “her yer rüşvet her yer yolsuzluk”. Gezi’deki olaylarda ölen gençlerin fotoğraflarının altındaki gençlik bağırıyor “sizin çocuklarınız çaldı, bizim çocuklarımız öldü” diyor. Hanım kardeşimiz camdan boş ayakkabı kutusu gösteriyor. Anında polisler eve doluyor. Başbakan ayakkabı kutusundan korktu. 700 bin liralık hediye saatlerden, özel uçakla ailece gidilen umre gezilerinden çok daha fazla korkunuz.
Başbakan, hükümete darbe vs. söylemlerle yargıyı yürütmeye bağlama peşindesiniz, yani yapmak istediğiniz sivil-siyasi darbedir. Hukuk biterse her şey biter, ülkede biter.
Başbakan, Deniz Feneri yolsuzluğunda Almanya mahkemeleri “asrın soygunu, asıl failler Türkiye’de onların yargılanması gerekir” dedi. Siz ise Türkiye’de “Deniz Feneri savcılarını” olayın üstüne gittikleri için yargılattınız. Ancak savcılar beraat ettiler ve savcı “Deniz Fenerinde büyük hırsızlık olayı yaşandı. Zekât hırsızları ise masum gösterildi”. Bunu ancak organizasyonun başındaki hırsızlar imparatoru yapabilirdi. Halk arasında bir tabir vardır. “Damda gezer miyav miyav der” diye. Her şey ortada isme gerek var mı? Savcı bilmiyorum kimi işaret ediyor.
Başbakan şimdi gündemi değiştirmek için “Balyoz ve Ergenekon davalarında haksızlık oldu” diyor. Savunma hakkı ihlal edildi, sahte deliller üretildi, peşin hüküm veriliyor diyenleri Ergenekoncu, darbeci olarak suçluyordunuz. Şimdi sizde Ergenekoncu ve darbeci oldunuz. Siz bırakın bunları da haram para ile yurt yapanlara bakınız. Aile fertlerinizin vakfına o paralar nasıl geliyor. İhale veriliyor, rüşvet vakfa geliyor. Sit alanı normal arsaya dönüştürülüyor. Arsaya belediye 5 milyon dolara bina yapıyor, 25 yıllığına kira almadan oğlunuzun vakfına veriyor. Ne iştir bu? Belediye Başkanının da mal varlığı açıklanmalıdır. Bu şahsa bu işten dolayı bir dönem daha Belediye Başkanlığı sözü verilmiş midir?
Türkiye’de paralel devlet varda, içinde Başbakan, kirli bürokratları, iş adamları Bakan ve oğulları olduğu anlaşılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Bakanlık ve Mv. istifa etti. İstifa ederken “Tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Soruşturma dosyasında var olan imar planlarının büyük bölümü Başbakanın talimatıyla yapıldı. Bu milletin ve vatanın rahatlaması için Başbakanın istifa etmesi gerektiğine inanıyorum” dedi.
Başbakan, Bayraktar “bu yolsuzluk ve rüşvetin esas sorumlusu sizsiniz” diyor. Bayraktar’a cevap vermeyecek misiniz?