Özgür basını olmayan devlette, demokrasi olmaz. Basını hür olmayan devletin kendiside hür değildir. Basın satın alınırsa, basın sindirilirse, muhalif yazarlara tahammül edilmeyip köşe yazarları emirle yazarlıktan uzaklaştırılırsa, halk bilinçlendirilmezse, gerçekler halka yansıtılmazsa, yandaş ve yalaka basın yaratılırsa, hükümetin yanlışına dahi alkış tutan, methiye düzen basın olursa, o ülkede Nazi rejimi vardır. Demokrasi yoktur. İleri demokrasi sözü, halkı kandırmaya yönelik safsatadır.
5.12.2013 tarihinde Halk Tv kanalında, halk arenası programında Türkiye’nin yolsuzluk batağı içinde olduğunu dinledim. Tüylerim diken diken oldu. Bu kadar olmaz dedim. Program 2.5 saat sürdü. Program sonunda dua etmeye başladım. “Allah’ım, Başbakana, onun bazı bakanlarına ve bana uzun ömür ver, bu iktidar yönetimden düştükten sonra yüce divanda yargılanmalarını görmek istiyorum” dedim. Vahdettin, İngilizlere sığınmıştı. Bunlarda, ikinci vatandaşı oldukları devlete kaçmazlarsa.
Programda CHP Erzurum vekili Aykut Erdoğdu var. Kendi ifadesi ile “Ben Erzurumlu fakir bir ailenin çocuğuyum, beni devlet okuttu. Avrupa’da iki master yaptım. Ben devletime ihanet edemem, bütün bildiğim gerçekleri mecliste konuşuyorum. Beni programa çıkarabilecek bütün TV kanallarında konuşmak istiyorum. Halkımın bütün gerçekleri dinlemesini istiyorum” diyor. Hazine Başkontrolüymüş. “O günde tehdit alıyorum, bu günde de” diyor. “Bazen tabanca elimde gezdiğim oluyor” diyor.
Bu ne demektir? Hiç kimse konuşmayacak, gerçekleri açıklamayacak, halk aydınlanmayacak. Bu soygun düzeni bozulmasın demektir. Program yapımcısı Uğur Dündar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını arıyor. Bakanın danışmanına ulaşıyor. “Programa katılabilirsiniz süre yok istediğiniz kadar devam hakkınız var, bakan da katılabilir” diyor. Bunu 2-3 defa tekrarladı. Enerji bakanlığından hiçbir cevap gelmedi. Gelmezdi de. Çünkü A. Erdoğdu, Sayıştay denetleme raporu ve Cumhurbaşkanlığı denetleme kurulunun vermiş olduğu raporlarla karşılarındaydı. Kesin delil elinde.
Erdoğdu, programda kömürdeki, doğalgazdaki ve elektrikteki yolsuzlukları sıraladı. Enerji Bakanlığından, bakan dahil hiçbir yetkiliden itiraz gelmedi. Sukut ikrardan gelir. Yani Bakanlık, “Sizin söylediklerinizi kabul ediyoruz, verecek cevabımız yok” demek istiyor.
Sayıştay raporlarının Yüce Meclise neden gelmediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Onun için hükümet Sayıştay’ı adeta ortadan kaldırmak için kanun çıkartmıştı. Ancak CHP Anayasa Mahkemesine başvurarak bu yasayı durdurdu. Başbakan, CHP’yi Anayasaya sık gidişinden neden bu kadar şikâyetçi olduğunu da şimdi çok daha açık belirginleşiyor.
Şimdi hükümet, muhalefeti ikna edebilirse, yüce meclisin üyeleri tarafından Sayıştay üyeleri seçilecek. Sayıştay siyasetin cirit attığı hukuk dairesi olacak. Hukuk guguk olacak. Çünkü AKP’nin mecliste sandalye sayısı fazla ve vekil miktarına göre Sayıştay’a üye gönderilecek. Buna da “Hukukun arkasından dolanma” derler. Sayıştay’dan hükümetin istediği tür rapor vermesini sağlayacaklar, amaçları da budur. İhale kanunu ve yönetmelikleri bu kadar sık hükümetin neden değiştirdiği de şimdi anlaşılıyor.
Bir örnekle bu yazının birinci bölümünü kapatmak istiyorum. Devamı 20.12.2013 tarihinde. Bir şirket AVM kredisi için müracaat ediyor. İstihbarat raporlarına göre bu şirket batabilir. Kredi verilmemesi öngörülüyor. Erdoğdu, “Bu kredi batar” dedim diyor. Ali Babacan “batmaz dedi” diyor. AKP üst yöneticisinin emri ile dört ay sonra “kredi batmaz raporu” çıkarılıyor. Ve 670 trilyon kredi çıkartılıyor. Neticede kredi batıyor. Ziraat Bankası da bunu görev zararı olarak hesabına işliyor.
Ziraat Bankası çiftçiye krediye vermek için kurulmuş bir bankadır. Buna rağmen Z. Bankası’nın çiftçiye kullandırdığı kredi %7,5’tir. Banka parasını alamazsa, çiftçinin öküzünü, ineğini satıyor parasını tahsil ediyor. Sermaye gruplarına kredi verip tahsil edemezse “görev zararı” diyor, suyunu içiyor soygun devam ediyor.
İnşallah bir gün AKP’ye oy veren çiftçi uyanır.