Mustafa Kemal’e asker olmak gururdur, haysiyettir, onurdur. Hele bu günlerde “Olmasa da olurduk, Kemalizm’le hesaplaşma zamanı geldi” sözlerinin çoğaldığı, hükümetin başındaki şahsın ATATÜRK kelimesini ağzına alamadığı ülkemizde “Mustafa Kemal’in askeriyim” demek, yeri göğü inletmek, vatanını seven, vatanı için kanını ve canını vermekten esirgemeyecek TÜRK oğlu TÜRK’ün en asil görevi haline geldi.
Bu ülke kanla kurtarıldı. Kimsenin bu ülkeyi bölmek parçalamak haddi değildir, haddine de değildir. Ülkemizin asli TÜRK vatandaşları buna hiçbir zaman izin vermezler, izin vermeyeceklerdir. Kanlarını akıtmaktan, canlarını vermekten çekinmeyeceklerdir.
Gökçe Fırat, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” kitabında bu konuyu çok güzel özetlemiş. Bende özetleyerek sizlere sunmayı görev bildim.
Hala kurtuluş savaşı yıllarındayız. Mustafa Kemal’in yanı başında, onun çalışma odasındasınız. Ankara ayazında, teneke sobanın asla ısıtamadığı o küçük odada Mustafa Kemal’in yüreği ile ısıttığı odada. Bir devri aydınlatacak büyük liderin kumanda odasında. Aman bitmesin diye üzerine titrenilen mum ışığına içiniz burkularak bakarsınız. Sonra paşanın gözlerine bakar bu ışık yeter dersiniz. Sizin için ışık ta, sıcak ta, mutluluk ta o odada bulunmaktır. O’nun emrinde olmaktır. Mustafa Kemal gibi bir kumandanın askeri olmak, onun emriyle ölüme gitmek, sizin en büyük mutluluğunuzdur. Vatan borcudur, namus borcudur, iman borcudur. M. Kemal sizin gibileri bulur, siz M. Kemal’i. Çünkü siz Tanrı’nın fedai hamurunda yoğurduğu, şehit mertebesi için yarattığı askersinizdir.
Öyle çoksunuz ki! Öyle bitmezsiniz ki! Sayamazlar, bitiremezler. M. Kemal’in askeri olmak TÜRK’ün askeri olmaktır, Tanrı’nın askeri olmaktır. Mezarınız toprakta ya vardır ya yoktur. Ama yeriniz göklerdedir. Mekânınız cennettedir. Tanrı sizi TÜRK yarattı diye şükredeceksiniz. Ne mutlu TÜRK’üm dersiniz. Ve Allah Allah sesleriyle düşmanın üstüne yürürsünüz. Sizi hiçbir kara propaganda etkilemez. Kimileri yazar, kimileri konuşur. Asker olmak ne kötü diye, savaş ne kötü diye. Barış ne iyi diye. Savaşın ve barışın ne olduğunu, masa başında yazanlar değil siz bilirsiniz. Siz onların dediklerini duymazsınız bile. Siz tek bir ses duyarsınız, M. Kemal’in sesini. Çünkü o sizin yüreğinizin sesidir. Haykırırsınız “Uyan uyan Gazi Kemal” diye. Gazi Kemal içinizdedir. Sesiniz yankılanır, içinizden geri döner size. “Uyan uyan Mustafa Kemal’in askeri”
Başbakan Sizi de Satarlar
Başbakan, Galatasaraylıların sevdiği futboldan başka hiçbir meziyeti olmayan, Hakan Şükür’ü oy alabilmek için partisinden milletvekili yaptı. Yemin dışında kürsüde göremediğimiz Şükür’ü, Millet Meclisi’nde de, komisyonlarda da hiç görmedik.
Dershanelerde hiçbir bedel almadan ders vermek isteyen CHP vekillerine izin vermezken, Şükür’ün bir TV kanalında spor yorumculuğu yapmasına ve yüklüde para almasına izin verdiniz.
Başbakan “Dershaneleri kapatacağız, dershaneleri okula dönüştüreceğiz” dediniz. Partinizden hiçbir vekil karşı çıkmazken, H. Şükür buna karşı çıktı “Dershaneler kapatılamaz” dedi.
Dershanelerin kapatılmasına en büyük itiraz Fethullah Gülen ve cemaatinden geliyor. Cemaatlerin en büyük gelir kaynağı dershaneler ve ayrıca militan yetiştirme ocakları. H. Şükür’de, Gülen Cemaati’nin bir mensubu olarak sizi sattı ve sırtınızdan hançerledi. Tıpkı sizin merhum lideriniz Necmettin Erbakan’ı sırtından hançerlediğiniz gibi.
Arapça’da bir söz vardır. Başbakan siz iyi bilirsiniz. “Men Dakka-Dukka”. Yapana yaparlar. Bizde de “Ne ekersen onu biçersin” derler. Başbakan ne kadar güzel atasözümüz değil mi?