Daha evvelki yazımda askerliğimi yedek subay öğretmen olarak yaptığımı yazmıştım. 1965 yılı nüfus sayımında nüfusu 2 binin üzerinde bir Trakya köyünde öğretmendim.
O tarihlerde köyde elektrik yok, ilkokul dışında okuyan insanda yok. Öğrenci, en okumuş insan olarak öğretmeni görüyor.
Bir gün tarım dersindeyim. Çocuklara, harmandan, demet ve demet yığınlarından bahsettim. Öğrencilerden aldığım cevap şu oldu; “Öğretmenim, siz harmanı nereden biliyorsunuz” Bende kendilerine, “Çocuklar, bende sizin gibi çiftçi çocuğuyum, harmanda, tarlada büyüdüm” dedim.
8-10 yaşındaki genç beyinler, öğretmeni çok farklı değerlendirirler. Onlar için erişilmezi güç varlık. Hele hele ailesinde, komşusunda okuyan bir insan yoksa.
Şimdi hükümet açıklamış olduğu demokratikleşme paketiyle kamusal alanda kıyafet serbestliği getirdi. Bunu getireceğini de bir ay evvel, bir ilkokula kara çarşafı ile gelen bir öğretmenin fotoğrafını gazetelere servis ederek gösterdi. O kara çarşaf, öğrencilerde ve toplumun büyük bir bölümünde hayret ve tepkiye sebep oldu.
O kara çarşaf, ulusal ve laik öğretime bir başkaldırıdır. Kara çarşafı, kırsal kesimde bazı yörelerde tarlaya, bağa, bahçeye giden mütedeyyin Müslüman kadınlar kullanıyordu. Daha sonraki yıllarda N. Erbakan, Fazilet Partisi’nin, bir parti programı dönüşünde Bursa’da, kadınları kara çarşaflarının içinde, çocukları kucaklarında, çocuklarının alınlarına yeşil üzerine beyaz arap harfleriyle yazılmış bantlarla, gruplar halinde dönüşlerini gördüm ve ürperdim. İçimden, Cumhuriyet Türkiye’si nereye gidiyor dedim.
Şimdi kara çarşafa bürünmüş bir öğretmeni düşününüz. Giydiği kara çarşaf gibi beyni kapkara olmuş. Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı kullandığı o kıyafetle, o genç beyinlere ders verecek. O genç beyinler ki, öğretmeni örnek alırlar, ulaşmak istedikleri insanlardır öğretmenleri. Okullarda medeni giyimli öğretmenlerde olacaktır. Öğrenci, hangisini kendisine örnek seçeceğinde bunalıma girecektir.
Okulumuza okul müfettişi gelmişti. Okul kapandıktan sonra müdürümüz, müfettişi şehre uğurlamak için otobüs bekliyorlardı. Ben eve gitmiş ve kravatımı çıkartmıştım. Daha sonra yanlarına geldim. Müfettiş bey nazik bir şekilde, “Hocam kravatınızı neden çıkarttınız, sizler köylerde örnek insan olmak zorundasınız” demişti. Bir erkek öğretmenin bir köyde örnek alınması istenilen Cumhuriyet Türkiye’sinde geldiğimiz noktaya bakınız.
Ah müfettişim, eğer ben bugün öğretmen olsaydım, ayağıma yemeni, altıma siyah potur pantolon, içime yakasız siyah gömlek, üzerime kaftan, başıma fes geçirir, papaz sakalı bırakır, elime asamı da alıp okula öyle giderdim! Öyle ya, dini inanışımın gereğini yerine getirirdim! Özgür irademle, yasalara da uyarak kılık kıyafetimi giyerdim! Kamusal alanda kıyafet serbestliğini hükümet sağlamadı mı? Hele hele kara çarşaflı öğretmenle teneffüste bahçede dolaşır, öğrencilere örnek olur, yaramazlık yapmalarını da önlerdik!
Kara çarşaflara bürünmüş bir öğretmen, köyde nasıl örnek olacaktır. Çocukları kadınlar, anneleri yetiştirir. Öğretmenlerde, özellikle kadın öğretmenler buna dahildir.
Türkiye, Araplaşıyor, hükümet bunu teşvik ediyor. “Kadının yeri evidir, insanların kılık kıyafetine bakılmaz” diyor da, arap aleminde halen kadınların ikinci sınıf vatandaş olduğunu, erkeksiz sokağa çıkamadığını, mal alınıp satılır gibi muamele gördüğünü, araba kullanamadığını, oy veremediğini, o kara çarşafa bürünenler saçının teli dahi görünmesin diye başına türban takıp, alnına bant bağlayanlar çok iyi düşünsünler.
Hürriyetlerini de, İslami şartları da en iyi kullanan da, özgürce yaşayıp ibadetini yapanlarda İslam aleminde Türk kadınları olmuştur.
Sayın kadınlar, köle olmakta, insanca yaşamakta sizin elinizde. Hangisini tercih etmekte sizin kararınızda.