”
23 Şubat 2013 tarihinde 3 BDP milletvekili, 2 MİT
görevlisiyle beraber Öcalan’la görüşmeye gönderildi. Bu görüşmenin içeriği daha birinci gün başbakana iletildi. Aynı gün başbakan açıklama yaptı, ‘’PKK’lıların Türkiye’den ayrılmasıyla süreç başlayacaktır’’ diye.
Başbakan, PKK’yı sen silahlı güçlerinle ülkeden
çıkaramıyorsan, Irak’ta barınmasına, ülkenin tehdit edilmesine, asker ve
sivillerin öldürülmesine aciz kalıyorsan, senin ülkenden, senden taviz almadan
tıpış, tıpış hangi vadiden çıkacaklar. Senin ön şartına, Kandil’deki Karayılan,
‘’Çekilirsek hepimiz imhaya açık oluruz’’ diyor ve ilave ediyor; ‘’Devlet
çıkmamızı istiyor ama önce devletin atması gereken adımlar var’’ Öcalan da,
‘’Meclis kararı olacak, komisyonlar kurulacak ondan sonra çekilme olacak’’
diyor.
Tutanaklar meydana çıkınca, başbakan olarak sizden ve
bakanlarınızdan yalanlama gelmediğine göre, şuanda baş aktör Öcalan’dır. Yani
anayasayı o hazırlıyor, Türk vatandaşlığını o tanımlıyor.
Öcalan, ülkemizi parçalamak için terör örgütü kurmuş, 30
bin kişinin ölümüne sebep olmuşsa, bu ideallerinden vaz mı geçeceğini
sanıyorsunuz(!) da onu baş aktör yapıyorsunuz?
Baş aktör sözünü ben söylemiyorum. Bülent Arınç, ‘’Öcalan
baş aktördür’’ demişti. Şimdi ise, ‘’Ben bu sürecin içinde bulunanlardan biri
değilim’’ diyor. Bu kıvırmadır. İmralı’dan Öcalan’ın güftelediği, Kandil’de
Karayılan’ın bestelediği yeni anayasayı, Bülent Arınç İmralı sahilinde gezerek
‘’Ağlar gezerim ben bu sahillerde’’ nağmeleriyle ağlayabilir.
Tutanaklar ortada savrulmaya başlayınca, yandaş medyadan
hiç ses çıkmadı. TV yorumcuları hiç boy göstermedi. Bunların kalemleri mi
kırıldı? Yorumcuların yüzüne felç mi geldi?
Selahattin Demirtaş’ın ‘’Nereye geldiler biliyor musunuz?
Türkleri inkar noktasına geldiler, bizi inkar pahasına… Onları savunmak bize
düştü. Biz etle tırnak değiliz, iki eşit halk olacağız’’ sözlerine de bir şey
diyemediler, yazı yazamadılar. Anlaşılıyor ki, Öcalan ülkeyi kendisiyle beraber
bölmek isteyenleri çok iyi teşhis etmiş ve direktiflerini de sıralamıştır.
Öcalan tutanaklarını geniş olarak yazmayacağım. Onları
herkes biliyor. Bana acı gelen, hükümetin acizliğidir. Konuşan bakanlar,
‘’Aymazlıktır, sabotajdır, spekülasyondur’’ diyorlar. Fakat yalandır
diyemiyorlar.
Terör örgütünün başı tarafından açıkça başbakan üzerinden
Türk halkı tehdit ediliyor. Bu cüret de iktidarın yanlış politikalarından
kaynaklanıyor.
Öcalan, ‘’Ne ev hapsi nede af. Bunlara gerek kalmayacak,
herkes, hepimiz özgür olacağız. Başarılı olursam ne KCK tutuklusu kalır, ne
başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak’’ tehdidini savuruyor.
Öcalan, ‘’Kürtler kendini yönetecek’’ diyor. ‘’Bir rejim
değişikliği olacak’’ diyor. Başbakanın, başkanlığını da destekliyor.
‘’Anayasadan Türk sözcüğü çıkarılacak’’ diyor. ‘’Sizin Türk ulusçuluğu
dediğiniz faşist bir örgütlenmedir, alet olmayız’’ diyor. Demek ki masada baya
işler kotarılmış!
Türkiye’nin geldiği duruma bakın. Bütün bunlardan sonra
M.A. Şahin, ‘’Önemli olan hedeftir’’ B. Bozdağ, ‘’Sürece CHP ve MHP destek
vermelidir’’ diyebiliyorlar. Sizin hedeflediğiniz ülkenin bölünmesi midir?
Başbakan, tutanakları bulan ve açıklayan gazeteciye
kızıyor. ‘’Batsın senin gazeteciliğin’’ diyor. Biz Türk halkı olarak kan
dökülmesini istemiyoruz. Ülkenin bölünmesini de istemiyoruz. İran, PKK’ya diz
çöktürdü. PKK, İran’a karşı eylemsizlik kararı aldı. İran bunu nasıl sağladı.
İktidar olarak bunu inceleyin ve o yolu deneyiniz.
Ülkemin, terör örgütü liderine muhatap alınması çok
acıdır. Atatürk Türkiye’si bu olmamalıdır. Masanın bir ucunda muhatap Öcalan,
diğer ucunda başbakan, Türkiye’nin bölünme anayasasını hazırlıyorlar. Öcalan
emirleri verdi. Şimdi Karayılan’ın talimatları bekleniyor.
Atatürk’ün, Türk gençliğine hitabesi, şimdi çok daha anlam kazanıyor.
“