”
Yüce Dinimiz İslam’ın yasakladığı kötü davranışlardan biri de yalancı şahitlik yapmaktır. Bir Müslüman’ın menfaat temin etmek veya bir kimsenin hatırı için yalan söylemesi, yalancı şahitlik yaparak haklıyı haksız, haksızı da haklı çıkarması dinimizce haram kılınmış ve büyük günahlardan sayılmıştır.
Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kimsenin hatır ya da çıkar için hakimin huzurunda yalancı şahitlik yaparak haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarmaya çalışması, büyük bir vebaldir. Çünkü yalancı şahitlik, Allah’a şirk koşmadan sonra gelen büyük günahlardan birisidir.
Şahitlik, bildiği veya gördüğü bir olaya tanıklık etmek demektir. Yalan şahitliği yapan kimse üç çeşit günah işlemiş olur: Birincisi, yalan konuşuyor. İkincisi, haksız olan kimseye yardım ediyor. Üçüncüsü de haklı olanı kötü duruma düşürüyor.
Yalan şahitliği yapmak nasıl günah ise bildiğini ve gördüğünü söylememek de aynı şekilde günahtır. Çünkü bu durumda haksız olanın bilinmesi, suçlunun cezalandırılması örtbas edilmiş olur.
Yalanın her çeşidi günahtır. Hele yalancı şahitliği, yalanın en çirkini ve en zararlısıdır. Herhangi bir çıkar için yahut hatır için yalan şahitliği yapmak büyük günahtır.
Yalancı şahit, başkasının dünyasını yapacağım, gönlünü alacağım diye kendi ahiretini yıkmış olur. Sonra da yaptığı yalan şahitlikle hakkın kaybolmasına ve günahsız insanların eziyet görmelerine, mağdur olmalarına sebep olur. Evet, bir mü’minin işlemediği bir günah yüzünden eziyet görmesi, buna sebep olanı rahatsız etmeyecek mi? Bunu düşündükçe içi sızlamayacak mı? Kendisine böyle bir muamelenin yapılmasını nasıl istemiyorsa kendisi de başkasına böyle muamele yapmamalıdır.
Yüce Allah, eş, dost ve akrabalarımıza duyduğumuz sevginin doğru konuşmaktan bizi alıkoymaması gerektiğini belirterek, sevdiklerimizin aleyhine bile olsa her durumda doğru şahitlik yapmayı emretmektedir. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisâ, 4/135)
Bir başka ayet-i kerimede de sevmediğimiz hatta aramızda bir takım problemler bulunan kişiler hakkında bile adaletten ayrılmamamız, aleyhlerinde yalancı şahitlik yapmamamız emredilmektedir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” (Mâide, 5/8)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de yalancı şahitlik üzerinde önemle durmuş, mü’minleri ısrarla yalancı şahitlikten sakındırarak yalancı şahitliğin basit bir olay olmadığını göstermiştir. Öyle ki, Allah Resûlü bu kötü davranışı büyük günahların arasında Allah’a şirk koşmakla birlikte zikrederek şöyle buyurmuştur: “Size büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?” (Bunu üç kez tekrarladı) ‘Allah’a ortak koşmak, haksız yere insan öldürmek, ana-babaya asi olmak (yan tarafına yaslanmış iken doğruldu ve şöyle dedi) yalan yere şahitlik yapmak…’ ve bunu o kadar tekrarladı ki, Ashab: ‘Keşke sükût buyursalar’ dedi.” (Buharî, Şehadet,10; Müslim, İman, 143)
Yalancı şahitlik kul hakkını ihlal etmektir. Çünkü kişi, aleyhine yalancı şahitlik yaptığı kimseye kötülük etmiş olur. Onun hakkının çiğnenmesine, haklıyken haksız duruma düşmesine, maddî-manevî zarara uğramasına sebep olur. Boş yere suçlanan, cezalandırılan ve mağdur edilen bir insan, kendini kötü hisseder; kalbi kin, nefret ve düşmanlık duygularıyla dolar. Yalancı şahitlik böylece insanlar arasında sevgi, saygı, güven ve itimadın sarsılmasına; toplumun birlik, beraberlik duygularının zayıflayarak huzurunun bozulmasına yol açar.
Yalancı şahitlik yapanlar, adaleti engelledikleri ve insanları zarara uğrattıkları için hiç kimse tarafından sevilip sayılmazlar. Kimse onlara artık inanmaz, doğru sözlerine bile güvenmez. Git gide toplumdan tecrit edilerek yalnızlaşırlar. Yalancı şahitlik yapan bir kişi aslında en büyük kötülüğü kendine yapmış olmaktadır. Hem günah işlemek suretiyle Allah’ın rahmetinden uzaklaşmış olur, hem de insanların sevgisinden, ilgi ve alakasından mahrum kalır.
Yalancı şahitliğin kefareti olmadığı gibi, yalnız tövbe etmekle de bunun vebalinden kurtulmak mümkün olmaz. Çünkü bu, kul hakkına girmektedir. Bunun sorumluluğundan kurtulmak için Allah’a tövbe etmekle beraber, aleyhine yalancı şahitlik yaparak zarara uğrattığı kişiden helallik istemesi, onun gönlünü alması gerekmektedir.
Görüldüğü gibi yalancı şahitlik fert ve toplum açısından çok kötü sonuçlar doğurmaktadır. Öyleyse kendi aleyhine bu tür yalancı şahitliğin yapılmasından hoşlanmayan bir kimse, kendisi de başkalarına bu çirkin davranışı yapmamalıdır. Olgun bir mü’min olmak bunu gerektirir. Nitekim Yüce Allah, mü’minleri yalan yere şahitlik etmeyen kimseler olarak övmektedir: “Onlar, yalan yere şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıklarında vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.” (Furkan, 25/72)
Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de, “Biz ancak bildiğimize şahitlik ettik.” (Yusuf, 12/81) buyurduğu gibi adaletin gerçekleşmesi ve hakkın korunması için kendimizin ve en yakınlarımızın zararına bile olsa daima doğruyu söylemeli ve yalancı şahitlikten sakınmalıyız.
Son söz: Hal böyle iken, şahit oldukları bir olayı görmedik ve duymadık, hele hele yaptıkları göreve rağmen bunu görüp, duymadık diyenlerin ne kadar büyük bir günah içinde olduklarını, siz değerli okurlarımın yorumuna bırakıyorum.
“