“
Milli mücadele ruhumuz nasıldı? Neydi ülkenin her yeri
işgal altında iken görülen ışık?
Ordumuz terhis edilmiş, silahlarımıza el konulmuş,
halkımız aç susuz, mutsuz, baskı ve işgal altındaydı. Bu olumsuz şartlarda dahi
neydi Türk Milleti’ni ayakta tutan? Kuva-i Milliye ruhunu canlandıran!
Mustafa Kemal işgal altında olan
vatanımızın kurtuluş yolları için düşünülen çözümleri Nutuk’ ta şöyle
belirtmiştir:
“ Şimdi, baylar, izin verirseniz
size bir soru sorayım. Bu durum ve koşullar karşısında kurtuluş için nasıl bir
karar düşünülebilirdi? Açıkladığım bilgiler ve gözlemlere üç türlü görüş ortaya
atılmıştı:
Birincisi: İngiltere’nin koruyuculuğunu istemek.
İkincisi: Amerika’nın güdümünü istemek.
Bu iki türlü kararı almış
olanlar, Osmanlı Devleti’nin bir bütün olarak korunmasını düşünenlerdir.
Osmanlı Ülkesi’nin ayrı ayrı devletler arasında bölüşülmesinden ise, bu ülkeyi
bir bütün olarak bir devletin koruyuculuğu altında bulundurmayı yeğleyenlerdir.
Üçüncü karar: Bölgesel kurtuluş yollarıyla ilgilidir.
Sözgelimi: Kimi bölgeler, kendilerinin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı
görüşüne karşı ondan ayrılmamak önlemlerine başvuruyor. Kimi bölgeler de,
Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılacağına, Osmanlı Ülkesi’nin bölüşüleceğine
bir oldubitti gözüyle bakıp kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu üç türlü kararın gerekçesi
vermiş olduğum açıklamalar arasında vardır.
BENİM KARARIM
Baylar, ben, bu kararların
hiçbirinde tutarlılık görmedim. Çünkü bu kararların dayandığı bütün kanıtlar ve
görüşler çürüktü, temelsizdi. Gerçekte, içinde bulunduğumuz o dönem de Osmanlı
Devleti’nin temelleri çökmüştü. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir Ata Yurdu
kalmıştı. Son sorun, bunun da bölüşülmesini sağlamak için uğraşılmaktan
oluşmuştu. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, neyin ve kimin dokunulmazlığı
için kimden ve ne gibi bir yardım istemek düşünülüyordu?
O durumda sağlıklı ve gerçek
karar ne olabilirdi?
Baylar, bu durum karşısında bir
tek karar vardı. O da ulusal egemenliğe dayanan, kısıntısız, koşulsuz, bağımsız
yeni bir Türk Devleti kurmak.
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan
önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz
uygulamaya başladığımız karar bu karar olmuştur.
YA BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM!
Bu kararın dayandığı en güçlü
düşünüş ve mantık şu idi: Temel ilke, Türk Ulusu’nun saygın ve şerefli bir ulus
olarak yaşamasıdır. Bu temel ilke ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun
bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda
kalmaktan kurtulup daha yüksek bir işlem konusu olamaz.
Yabancı bir devletin
koruyuculuğunu ve bağışını istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu,
güçsüzlük ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir.
Oysa Türk’ün saygınlık ve onuru, yetenekleri çok yüksek ve büyüktür.
Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.
Öyleyse YA BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM!”
ATAM sen rahat uyu. Bu vatan, bizler
ve bizlerin yetiştirdiği zehir gibi zekaya sahip öğrenciler var olduğu sürece
tutsak olmayacaktır. Sonsuza dek saygın ve şerefli bir Ulus olarak yaşayacaktır.
Nutuk okuyan, onu anlayabilen, senin düşüncelerin ve felsefen ile sağlam bir
gelecek kurabilecek genç nesil yetişmektedir. Sen rahat uyu ATAM! Bizler
verdiğin meşaleyi layığıyla taşıyabilecek, genç bir nesil yetiştirmek için
Nutuk ile senin yolundayız.
“