Böbrek tüp hücrelerinde ortaya çıkan tümörlerden kaynaklanan böbrek kanseri tedavi edilmediği takdirde çok hızlı şekilde ilerleyerek lenf ve akciğerler gibi çevre doku ve organlara yayılabiliyor. Her ne kadar ortaya çıkma nedenlerine ilişkin çok kesin bilgiler olmasa da çevresel faktörlerin riski artırdığı biliniyor.
Özellikle son 10 yılda böbrek kanserinin görülme sıklığının 10 kat arttığına dikkat çeken Acıbadem Bursa Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Oktay, erken evrede kanserin hiçbir belirti vermeden ilerlediğini ve bu nedenle yapılacak düzenlik sağlık kontrollerinin çok önemli olduğunu söylüyor.
Prof. Dr. Bülent Oktay, böbrek kanserinin erken evrede yakalandığında tedavide çok yüksek oranlarda başarı sağlanabildiğini ifade ediyor.
Yetişkin kanserlerinin yüzde 3’ünü oluşturan böbrek tümörlerinde son yıllarda yaşanan artış dikkat çekiyor. Yetişkinlerde çoğunlukla yaşa bağlı artış gözlenen böbrek kanserinde erken evrede cerrahi tedavi ile yüz güldürücü sonuçlara ulaşmak mümkün olabiliyor.
Böbrek kanserinde yaşın önemli bir risk faktörü oluşturduğunu söyleyen Acıbadem Bursa Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Oktay, bu nedenle özellikle 40 yaşın üzerindeki kişilerin çok daha dikkatli davranmaları gerektiğine işaret ediyor. Erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha fazla görülen böbrek kanserinin ortaya çıkmasında kalıtsal geçiş bulunmuyor. Prof. Dr. Bülent Oktay’ın verdiği bilgiye göre, doğal olmayan ve katkı maddesi içeren, yağ içeriği yüksek beslenme alışkanlığı, çevresel faktörler, kimyasallara maruz kalma ve sigara kullanımı böbrek kanserinde risk faktörleri arasında yer alıyor.
Sigara en önemli risk faktörlerinden biri
Özellikle sigara kullanımının bağışıklık sisteminin yapısını bozduğu için böbrek kanseri gelişmesinde önemli bir etken olduğunu anlatan Prof. Dr. Bülent Oktay, “Sigara böbrek kanserinin ortaya çıkmasında risk oluşturabileceği gibi hastalık ortaya çıktıktan sonra da hastalığın daha agresif seyretmesine de etki ediyor” dedi.
Erken evrede belirti vermiyor
Bugün görüntüleme yöntemlerinin birçok hastalıkta kullanılması ve düzenli sağlık kontrolleri sayesinde küçük çaplı tümörlerinin büyük çoğunluğu tesadüfen fark ediliyor. Böbrek kanserlerinin erken dönemde hiç belirti vermediğini ve tesadüfen tespit edilmemişse hastalığın uzun yıllar fark edilmeden ilerlemesini sürdürebileceğini anlatan Prof. Dr. Bülent Oktay, “Ancak vakaların çok azında erken evrede idrarda kanama belirtisi görülebiliyor. Belirtilerin görülebilmesi için tümör çapının 8-10 cm’e ulaşması gerekiyor. Bu nedenle herhangi bir nedenle yapılan ultrason muayenesi sonrasında şüphe duyulan bir durum olduğunda da tanıyı kesinleştirmek için bilgisayarla tomografi (BT) den yararlanılıyor” diyor.
Tedavi kişiden kişiye değişiyor
Böbrek kanserinde, tümörün böbreğin içindeki konumu, büyüklüğü, derecesi farklı organlara yayılıp yayılmadığı gibi hastaya göre farklılaşabilen özelliklerine göre tedavi planlaması değişebiliyor. Bununla birlikte, tümörün cerrahi olarak çıkarılmasının amaçlandığı cerrahi, tedavide ilk planda yer alıyor. Özellikle 4 cm’den küçük tümörlerde parsiyal nefrektomi denilen böbreğin korunup sadece tümörün çıkarıldığı cerrahinin altın standart olarak kabul edilerek kullanıldığını belirten Prof. Dr. Bülent Oktay, parsiyel nefrektominin laparoskopik ya da robot yardımıyla yapıldığını söyleyerek sözlerine şöyle devam ediyor:
“4 cm’den büyük tümörlerde böbrekteki yerleşim yerine göre cerrahi planlama yapılıyor. Eğer tümör, damarlanmanın olduğu yatak bölgesinde ise böbreğin tamamının alınması tercih ediliyor. Ancak tümör böbreğin kenarlarına yakın bölgede yerleşmişse boyutu 6-7 cm bile olsa parsiyel nefrektomi yapılarak böbrek korunuyor.”
Kapalı cerrahi kullanılıyor
Nefron koruyucu cerrahi olarak da ifade edilen parsiyel nefrektominin hastanın gelecekteki yaşamında böbrek fonksiyonlarının korunması amacıyla çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bülent Oktay, “Bu nedenle, genç hastalarda, böbrek yetmezliği açısından risk grubunda yer alan diyabet hastalarında veya tek böbreği olan kişilerde parsiyel nefrektomi tercih ediliyor” diyor.
Tümörün diğer organlara ya da lenf bezlerine yayıldığı daha ileri vakalar haricinde, parsiyel ve radikal nefrektomi kapalı cerrahi ile yapılıyor. Cerrahi sonrasında böbrek tümörden tamamen temizlenmişse ve herhangi bir metastaz tespit edilmemişse kemoterapiye bile ihtiyaç duyulmadan tedavinin tamamlandığını anlatan Prof. Dr. Bülent Oktay, tümörün 4 cm’den büyük olması, lenf veya başka bir organ metastazı olması durumunda adjuvan tedavi olarak tanımlanan ek tedavilerin kullanılabildiğini ifade ediyor.
Böbrek kanserinde 4 cm’den küçük tümörlerde cerrahi tedaviler sonrasında beş yıllık sağ kalım oranları yüzde 85-90 gibi çok yüksek oranlarda seyrediyor. Prof. Dr. Bülent Oktay, KOAH, kanama problemi gibi sağlık sorunlarının varlığında ya da hastanın çok yaşlı olması ya da cerrahiden korkması durumunda tedavi için, radyofrekans ablasyon ve kriyoterapi yöntemlerinden yararlanıldığını sözlerine ekliyor.