Türkiye’nin GDO’lu ürün ve Kırmızı Et sorununa dikkat çeken CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal; “AKP hükümetleri, kırmızı et sorunu değil, ‘biat et rahat et’ mantığı peşindeler” dedi.
CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, ziyarete geldiği Karacabey’de ‘Ekmekte GDO ve Pahalı Et Sorunu’nu hakkında açıklama yaptı.
Bu sorunun çok ciddi olduğunu vurgulayan Sarıbal, çözüm için ise üretimin artırılması gerektiğini söyledi. Hükümetin denetleme mekanizmasının olmadığını, bu sebepten dolayı da halkın gıda hakkının bulunmadığını belirten Sarıbal, dikkat çeken bir açıklama yaptı.
Sarıbal, konuyla ilgili şunları dile getirdi: “Medyada çıkan haberlere göre; Adana’da bir firma tarafından üretimi yapılan ‘ekmek katkı maddesi’nin GDO’lu soya içerdiği belirlenmiştir. Söz konusu habere göre GDO’lu soya ürünü kentteki fırınlarda ekmek yapımında kullanılmaktadır.
Bilindiği gibi Biyogüvenlik Kanunu’na göre ülkemizde GDO’lu ürün yetiştirilmesi ve GDO’lu ürünlerin insan beslenmesinde kullanımı yasaktır. İthal edilen GDO’lu soya ve mısır gibi ürünler yalnız yem sanayi tarafından kullanılabilmektedir. Biyogüvenlik Kurulu bugüne kadar 7 soya ve 25 mısır geni olmak üzere toplam 32 genetiği değiştirilmiş ürünün ithalatına izin verdi.
Soya proteini esaslı et ürünleri, soya katkılı süt ve süt ürünleri, margarin, peynir, ekmek, çikolata ve gofretler, çeşitli soslar, sakızlar, bitkisel vitaminler, gıda takviyeleri gibi yüzlerce çeşit ürünün içinde soya vardır. Dolayısıyla bu gıda ürünleri içine katılan soyanın GDO’lu olması mümkündür.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in yaptığı açıklamaya göre; 2016 ve 2017 yıllarında 12 bin 286 GDO denetimi yapılmış; bu denetimlerde soya içeren 112 üründe GDO tespit edilmiştir.
Türkiye’de GDO’ların gıdada kullanılması yasaktır. Anlamakta güçlük çekiyoruz, nasıl bir yasaksa son 15 ayda Bakanlığın yaptığı denetimlerde 112 gıda ürününde GDO saptanıyor. Yani hayvan yemi olarak ithal edilen GDO, gıdalarımıza giriyor.
Türkiye her yıl 2 milyon ton civarında soya ithal etmektedir. AKP hükümetleri döneminde 19 milyon ton soya ithal ederek tam 8 milyar dolar döviz ödemiştir.
Dünyada soyanın yüzde 83′ü GDO’lu tohumlardan üretilmektedir. Mısırda ise bu oran yüzde 29′dur. Dünyada ticarete konu olan soyanın GDO’suzunu bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Sorun Türkiye’nin yemde ve gıdada kendine yeterli olmamasında kaynaklanmaktadır. Çözüm çiftçinin desteklenmesi, girdi maliyetlerinin düşürülmesi, üretimin attırılması ve üretimde olduğu gibi GDO’lu ürünlerin hangi amaçla olursa olsun ithalatına da yasak getirilmesidir.
Kırmızı et sorunu
Ülkemizde gıda sektörünün başka bir kronik sorunu da pahalı kırmızı et sorunudur. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, son bir yılda kırmızı et fiyatına ikinci kez müdahale etti. Kırmızı ete ilk müdahale 1 yıl önce, Şubat 2016’da yapılmış; ne kadar yanlış, yersiz bir müdahale olduğu kısa sürede anlaşılmıştı. Bakan Çelik, 29 Mart 2017’de Karacabey’de yaptığı açıklamada, ‘Ortada spekülatörler var. Bunların maliye açısından canlarını yakacağız’ diyor.
Müdahale ile karkas ette piyasanın altında bir fiyat açıklanarak bir yandan tüketicide et fiyatlarını ucuzlatma imajı yaratılmaya çalışılırken, öte yandan yerli üreticiyi sistemin dışına iterek ithal hayvana, ithal ete pazar açılıyor. Bu uygulama yeni değil, tam 7 yıldır ithalatla üreticiyi terbiye etme politikası uygulanıyor.
Türkiye 2010 Ağustos ayından bu yana yaklaşık 4,5 milyar dolarlık canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı yaptı. İthal edilen kırmızı et miktarı 220 bin tona yaklaştı. Mevcut üretim sisteminde ısrar edildiği sürece, Türkiye’de kırmızı et fiyatlarının önemli ölçüde gerilemesi mümkün değildir.
Kırmızı et üretiminde yeterlilik için öncelikli politika, verim düzeyine bakılmaksızın, ülkenin her yerinde büyük ölçüde merayı değerlendiren genotiplerin yetiştirilmesini ekonomik kılacak üretim şeklinin yaygınlaştırılması olmalıdır.
Hayvansal üretimde gıda güvencesinin sağlanabilmesi için ithalattan vazgeçilmeli; hayvancılık destekleri büyük (endüstriyel) işletmeler yerine küçük aile işletmelerine yönlendirilmeli; süt ve et gibi hassas ürünlerde piyasa doğru şekilde izlenmeli, üretici örgütleri güçlendirilmeli, üreticiler iç ve dış piyasaların insafına terk edilmemelidir”