Karacabey Eğitim Sen Temsilciliği, TBMM’ye sunulan yeni Torba Yasa’nın 2,5 milyonu aşkın kamu emekçisinin umutlarını kırdığını belirterek, Cumhuriyet Alanı’nda grev yaptı.
Ellerinde taşıdıkları “Güvenceli iş güvenceli gelecek”, “Sefalete teslim olmayacağız”, “Sadaka değil toplu sözleşme”, “Toplu sözleşme ve grev haktır”, “Parasız eğitim” ve “Deniz olduk astınız, okyanus olduk geliyoruz” yazılı pankartlarla Cumhuriyet Alanı’nda toplanan Eğitim Sen üyeleri adına konuşan Eğitim Sen Karacabey Temsilcisi Zakir Üngör, “İş ve ücret güvencemizin adım adım ortadan kaldırılmasına karşı grevdeyiz. Taksim’deki baskıya, zulme karşı grevdeyiz” dedi.
CHP İlçe Başkanı Gönül Avil ve CHP ilçe yönetiminin de destek verdiği, “Yaşasın emek mücadelemiz”, “Baskılar bizi yıldıramaz”, “Devlet güdümlü sendikaya hayır”, “Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek”, “İnsanca yaşam demokratik Türkiye”, “Genel grev genel direniş”, “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “Direne direne kazanacağız”, “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları atan Eğitim Sen’lilerin gerçekleştirdiği grevde konuşan Eğitim Sen üyesi Mehmet Güler, şunları söyledi;
“Bildiğiniz üzere, kamu emekçilerinin çözüm bekleyen onlarca sorunu orta yerde dururken İktidar TBMM’ye yeni bir Torba Yasa tasarısı sunmuştur. Söz konusu tasarı ile başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olmak üzere pek çok kanunda, kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngörülmektedir. Tasarıda öngörülen düzenlemelere ana başlıklar halinde değinmeden, sonda söyleyeceğimizi hemen başta söyleyelim.
Bu torba yasa tasarısı ile 2,5 milyonu aşkın kamu emekçisinin umutları bir kez daha karartılmıştır. Çalışma bakanlığı ile sendikalar-konfederasyonlar olarak yaptığımız toplantılarda çekince koyduğumuz konular yine bir torbanın içerisine doldurulmuştur.
Peki, ne var bu torbada? Bu torbada, kamuda üst düzey yönetici olarak atanabilmek için gerekli koşulların alt üst edilmesi dolayısıyla kariyer ve liyakat ilkesinin tamamen ortadan kaldırılması vardır. Otoriter başkanlık sistemine giden yolun taşlarının döşenmesi için tıpkı 12 Eylül referandumun da olduğu gibi iktidar partisinin devletleşmesi sürecinin hızlandırılması vardır.
İktidarın bu torbasında, “Hükümet memuru” yaratarak zaten doruğa çıkan siyasi kadrolaşmanın önündeki son kalelerin de işgali vardır. Kamu Hastaneleri Birlikleri düzenlemeleri ile hastanelerin yönetimine özel sektörden yüksek maaşla sağlıkçı olmayan CEO’ların atanmasına benzer bir uygulamanın tüm kamu alanında genelleştirilmesi vardır. Hükümetin bu son torbasında işe göre personel değil yandaşa göre iş-mevki yaratma vardır.
Bu tasarı tüm kamu emekçilerinin yaşamını alt üst edecektir. Nasıl mı? Öncelikle iş güvencesinin sadece kadrodan ibaret olmadığını hatırlatmak isteriz. Geleceğe güvenle bakmayı engelleyen her şeyin iş ve ücret güvencesinin bir unsuru olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla çalışma yaşamında belirsizlik yaratan, yarının nasıl olacağını görmeyi engelleyen her gelişme güvencesizliği derinleştirmektedir. Bugüne kadar kamu alanında güvencesizliği gittikçe artıran, istihdamı onlarca parçaya ayıran bir süreç yaşanmıştır.
Sonuç olarak bugün sadece sözleşmeli istihdamın karşılığı olan 4/B kadrosu veya geçici personel istihdamının karşılığı olan 4/C kadrosu değil, bunlara göre daha avantajlı olduğu bilinen 4/A kadrosu da önemli bir tehlike ile karşı karşıyadır. İşin özü hangi ad altında istihdam edilirse edilsin tüm kamu personeli günümüzün çağdaş köleliği dediğimiz 4/C’li istihdama doğru hızla sürüklenmektedir.
Sürgün niteliğindeki rotasyon, bireysel performansa dayalı ücretlendirme, disiplin cezalarından uyarma ve kınama basamaklarının çıkarılarak performansa bağlı olarak aylıktan kesme cezalarının getirilmesini mi bekleyeceğiz? Yoksa yarın çok geç olmadan bunlara karşı sesimizi, mücadelemizi mi yükselteceğiz? Sorun da çözüm de işte tam bu noktadadır.
Diğer taraftan bugüne kadar TBMM’ye gelen yasa tasarılarının, tekliflerinin getirildikleri haliyle kalmadığını defalarca yaşayarak öğrendik. Konusuyla en alakasız yasa tasarılarının, tekliflerin bile verilen önergelerle nasıl tanınmaz hale getirildiğine, sendikal hak ve özgürlüklerimizi yok ettiğine defalarca şahit olduk. Hemen her gün kabineden bir bakanın “657’ye sırtını dayayan memurlar yan gelip yatıyor” beyanatları, kamu emekçileri ile toplumun diğer kesimlerini karşı karşıya getirmeyi hedefleyen kışkırtıcı açıklamaları hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.
Biz tercihini birinci yoldan yana kullanan kamu emekçilerinin örgütü olarak mücadeleyi yükseltemeye kararlıyız. Tüm emekçileri sadece bugün TBMM de olan” hükümet memurluğu” yasa tasarısına karşı değil her an bu tasarıya eklenme ihtimali hiç de uzakta olmayan sürgün-rotasyon düzenlemesine, performansa dayalı ücretlendirmeye, uyanık tüccar hesabıyla disiplin cezalarının değiştirilmesine, iş ve ücret güvencemizin tamamen ortadan kaldırılmasına karşı yapacağımız GREV ile İktidarı güçlü biçimde uyarmaya davet ediyoruz.
Yaklaşık bir haftadır Taksim Gezi parkında, nefes hakkını savunan, doğayı koruyan vatanının toprağına sahip çıkan gençlere, yaşlılara, emekçilere, işsizlere, öğrencilere kısaca tüm halka en ağır şiddet ve baskı uygulanmaktadır. Sıradan bir demokratik hakkın kullanılmasına bile bu kadar tahammülsüz davranan iktidarı kınıyor, bir an önce bu şiddete son vermesini istiyoruz.
Taksimde yaşananlara tepki olarak bir gün yapacağımız grevi iki güne çıkararak bugün yurdun dört bir yanında dile getirdiğimiz bu çağrıyı, bu daveti yineliyor, tüm kamu emekçilerine sesleniyoruz. Bu mücadele vicdanlarında, torbalarında emek karşıtlığından başka bir şey taşımayanlara karşı umut ve insana dair ne varsa taşıyanların mücadelesidir. Bu mücadele yaşamı sevgiden tuğlalarla yeniden kurma mücadelesidir.
Son söz olarak tüm kamu emekçilerini yarın çok geç olmadan, bugün, iş ve ücret güvencesine, insanca yaşam güvenceli gelecek mücadelesine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu mücadele hepimizin mücadelesidir.”
Yapılan açıklamanın ardından Eğitim Sen’liler slogan atarak olaysız bir şekilde dağıldılar.