”
Takip okurlarım, son günlerde çok moda bir söz var. ‘Ülkeye barış gelsin de ne şekilde gelirse
gelsin’
Peki, hakikat gerçekten öyle mi? Bundan tam tamına 93
sene evvel Anadolu’ya da barışı getirmeye kalkmışlardı. Bir seramik müzesini de
içinde barındıran Sevr kentinde.
Barışa oldukça aç olan Osmanlı Devletini 443 maddelik bir
anlaşmayla doyurmuşlardı! Barışın her türlüsüne razı olan heyette atmıştı
altına imzaları. İmzalar seramik müzesinde atılmıştı ama bir ülke de darmadağın
oluvermişti.
Unutmayın, boğazlar 10 ülkeden oluşan bir komisyon
tarafından yönetilecekti. İzmir, Yunanlı palikaryalara bırakılacaktı. İtalyan,
İngiliz ve Fransızlar Fırat’ın doğusunda komisyon kurup, kürt vilayeti
oluşturacaklardı. Trakya zaten Yunan’ındı.
Ama başbuğ Mustafa Kemal çıktı ve dedi ki, ‘geldikleri gibi giderler’
Bildiğiniz üzere maya tutmamıştı. Çünkü ne şekilde
gelirse gelsin dediğiniz barış sonrasında aynı huzuru bulamazsınız. Daha büyük
bir savaş getirir. Örneğin Versay antlaşmasından sonra 2. Dünya Savaşının
başlaması gibi.
Okurlarım şimdi çiçeği burnunda olan barış sürecine bir
bakalım. Bölücü çevresi ne bekliyor. Başta bebek katili serbest kalsın. Siyaset
yasağı bitsin. Bölgedeki kürtler kendi kendini yönetsin. Eli kanlı bölücüler
silahlarını bırakıp siyasi bir statü kazansın.
Peki devlet ne beklemekte. Bölgeye bir an önce huzur
gelsin. Mücadeleye harcanan para eğitime ve sağlığa kaydırılsın. İleri
demokrasi iyice gelişsin!
Şimdi iki tarafında isteklerini teraziye bir koyalım.
Barış gelsin de ne şekilde gelsin anlayışının getirisi götürüsünden fazlaysa, insan
öldüren teröristleri yasallaştırıyorsa, bebek katiline olmadık ayrıcalıklar
veriyorsa, üniter devleti tehdit edip ülke bütünlüğünü yok sayıyorsa, bu barış
ne şekilde gelirse gelsin diyenlerin barışıdır.
Bu barışın adı belki vardır ama sanı kesinlikle belli olmayacaktır.
Türk Milleti de bu tehlikenin farkındadır.
Ve en kısa zamanda bu tehlikeye dur
diyecektir.
“