Saadet Partisi (SP) İlçe Başkanı Zeynel Abidin Koçak, ülke gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Başkan Koçak açıklamasına, İran’ın Ahvaz kentinde askeri geçit töreni sırasında gerçekleşen terörist saldırıyı kınayarak başladı.
Nerede yaşanırsa yaşansın, kimi hedef alırsa alsın terörün insanlığın ortak problemi olduğuna dikkat çeken Koçak, dünyanın bir bölgesi kaos içindeyken diğer bölgesinin güvenlik içinde olmayacağının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD temaslarını önemsediklerini belirten Koçak şöyle devam etti: “Türkiye, savaşın değil barışın, çatışmanın değil diyaloğun hakim olduğu bir süreç için her türlü ülkeyle temas halinde olmalıdır. Türkiye’nin menfaatleri için her türlü liderle görüşme yapılmalıdır.
Ancak bir gerçeği de ifade etmek isteriz ki; dış politikadaki itibarınız ve etkinliğiniz, içerdeki gücünüz ile doğru orantılıdır. Eğer caydırıcı bir gücünüz yoksa etkili bir dış politikanız da olmuyor. Ekonominiz zayıfsa, sanayiniz dışa bağımlıysa, silahınızı, uçağınızı, tankınızı kendiniz üretemiyorsanız Amerika’ya 25 defa değil 125 defa da gitseniz, BM salonlarında en güzel konuşmaları da yapsanız sonuç değişmiyor. Rotasını kaybetmiş bir gemi gibi, bir o yana bir bu yana savrulmak zorunda kalıyorsunuz.
Şahsiyetli dış politika için güçlü Türkiye şarttır. Bunun adresi ise ne BM salonları, ne New York ne de Moskova’dır. Çare kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir Türkiye’dir. Çare ayrılığı, gayrılığı bir kenara bırakıp Müslüman ülkelerin güçlerini birleştirmesidir. Çare kriz mıriz yok diyerek başımızı kuma gömmeyi bırakıp gerçeklerle yüzleşmek ve güçlü bir ekonomi için gereken tedbirleri almaktır”
Erdoğan’ın, “Bizde kriz mıriz yok, sakın inanmayın. Bunlar manipülasyondur” açıklamasıyla herkesin şaşırdığını hatırlatan Başkan Koçak, kriz yoksa bazı soruların cevaplandırılması gerektiğini kaydederek, şu soruları sordu:
“Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi Türkiye’de ekonomik kriz yoksa; -Enflasyon neden düşürülemiyor? -Türk Lirası’ndaki değer kaybı neden engellenemiyor? -İğneden ipliğe gelen zamlar neden durdurulamıyor? -Binlerce esnaf neden kepenk kapatmak zorunda kalıyor? -Yüz yıllık firmalar neden birbiri ardına konkordato ilan ediyor? -Eğer bu ülkede kriz yoksa, oğluna okul pantolonu alamayan işsiz bir baba neden canına kıyıyor?”
Görme, duyma, konuşma!
Geçtiğimiz günlerde oğluna pantolon alamadığı için canına kıyan İsmail Devrim olayını hatırlatan Koçak, “Bu intihar; ‘nedeni psikolojik’ denilerek geçiştirilemez. Evet, bu vaka psikolojik sebeplerden ötürü olmuş olabilir. Ama yapılması gereken bunu sümenaltı etmek değil, bu babayı intihara sürükleyen psikolojik gerekçeleri ortaya koymaktır. Burada yapılması gereken, bu vahim iddiayı bütün yönleriyle araştırmak ve kamuoyunu aydınlatmaktır.
Peki, ne yapılıyor? Olayı aydınlatmak, sorumluları ortaya çıkarmak yerine haberi yapan gazeteci gözaltına alınıyor. ‘Neden bunu haber yaptın?’ diye ifadesi alınıyor. İktidar, getirilen her eleştiriyi kendisine bir komploymuş gibi görmeyi bırakmalıdır. Bir insanın intiharını dahi iktidara darbe girişimi gibi görmek akıl kârı bir iş değildir. Maalesef Türkiye’de bir korku ve baskı ortamı oluşturularak toplum üç maymunu oynamaya zorlanıyor. Görme, duyma, konuşma. Âlimler görmeyecek, gazeteciler yazmayacak, aydınlar konuşmayacak. Bu kabul edilemez. Çünkü haksızlık karşısında susanlar haklarıyla birlikte onurlarını da kaybeder” dedi.
Türkiye yanıyor!
Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biriyle karşı karşıya olduğunu vurgulayan Koçak, “Kriz Külliye’de hissedilmiyor olabilir ama Türkiye yanıyor. Türkiye hızla uçuruma doğru gidiyor. Böyle bir ortamda ‘Türkiye’de kriz yok. Yaşananlar psikolojik’ demek, devekuşu gibi başımızı kuma gömmektir. Ayrıca keşke kriz sadece ekonomi de olsa.
-Türkiye’de yönetim krizi var; Türkiye yönetilemiyor, yeni sistem ile işler içinden çıkılmaz bir hal almıştır. İktidara olan güven her geçen gün azalmaktadır.
-Türkiye’de demokrasi krizi var: Konuşma yok, tartışma yok, istişare yok. Muhalif olan herkes ya susturuluyor ya da hainlikle suçlanıyor. Türkiye hızla tek parti ve tek adam hâkimiyetine eviriliyor.
-Türkiye’de bürokrasi krizi var. Bürokraside tam bir keşmekeşlik hakim. Türkiye’ye sadakatin yerini Külliye’ye sadakat almış durumda.
-Türkiye’de liyakat krizi var: Devlet kurumları, varlık fonları, üniversiteler, eş, dost, akraba kurumu haline geldi. Ehliyet ve liyakatin yerini yandaşlık ve partizanlık aldı. En önemlisi de Türkiye’de adalet krizi var. Yargıya güven dibe vurmuş durumda. Kapasitesinin üzerinde çalışan tek yer cezaevleri. Kapanan fabrika sayısıyla açılan cezaevi sayısı birbiriyle yarışıyor. Temel kuraldır: Fabrika yapmayanlar cezaevi yapmak zorunda kalırlar” şeklinde konuştu.
Mahkumlar vardiyalı uyuyor!
Türkiye’de bulunan 449 cezaevinin toplam kapasitesinin 211 bin 274 olduğunu hatırlatan Koçak, açıklamasına şöyle devam etti: “Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu olarak bulunan insan sayısı ise 253 bin 535. Yani, kapasitesinden 42 bin kişi daha fazla. Bu yüzden birçok yerde mahkûmlar vardiya ile uyuyor. MHP’nin af teklifi yasalaşırsa, bu düzenlemeden 162 bin 989 kişinin yararlanacağı belirtiliyor. Yani cezaevlerinde önemli bir boşalma olacak. Bu durumda ister istemez şu soru akla geliyor? Acaba bu af teklifi AK Parti ile MHP arasında bir danışıklı dövüş mü? Asıl amaç artık yer kalmayan cezaevlerini boşaltmak mı? Biz bu konuda da uyarıyoruz; adalet, cezaevlerini boşaltarak değil, suç üreten iklimi düzelterek sağlanır. Hükümetlerin görevi, suçluyu değil suçu ortadan kaldırmaktır”
Mafya babaları kader mahkumu!
MHP’nin TBMM’ye sunduğu teklifle ilgili de konuşan Başkan Koçak, adı ‘şartlı salıverme’ olsa da bunun bir af teklifi olduğunu kaydederek, “Af konusunda bizim temel ilkemiz şudur: ‘Devlet kendisine yönelik suçları affedebilir. Devletin vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçları affetme hakkı da, yetkisi de yoktur.’ Bu teklifte ise tam tersi bir durum söz konusu; kadın cinayeti, çocuk istismarı ve terör gibi birkaç istisna dışında vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçlar affa tabi tutulurken, devlete karşı işlenen suçların neredeyse tamamı kapsam dışında tutulmaktadır.
Daha anlaşılır olsun diye söylüyorum, bu düzenleme ile uyuşturucu satıcıları dışarı çıkarken, düşünce suçluları içerde kalmaktadır. Mesela bu düzenlemeye göre; on binlerce insanı dolandıran bankanın sahibi kader mahkûmudur. Uyuşturucu satıcıları kader mahkûmudur. Mafya babaları kader mahkûmudur. Dolandırıcılar kader mahkûmudur. Rüşvet yiyenler, yolsuzluk yapanlar kader mahkûmudur. Ama bir bankada hesabı olduğu için, çocuğunu dershaneye gönderdiği için silahlı terör örgütü üyesi olmakla suçlananlar, ByLock-Morbeyin kumpasına maruz kalanlar kapsam dışıdır. Bu yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Bu sadece adaleti değil, toplumun vicdanını da yaralar” diyerek, af teklifinin çelişkilerine dikkat çekti.
Uyuşturucu satıcıları serbest kalacak!
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’ne göre mevcut hükümlü ve tutukluların 50 bininin uyuşturucudan yattığını hatırlatan Koçak, “Bu düzenleme ile bunların neredeyse tamamına yakını serbest kalacak. Uyuşturucu kullanımının ilkokul seviyelerine kadar indiği, okul önlerinde leblebi satar gibi uyuşturucu satıldığı bilinirken bir anda bu kadar uyuşturucu satıcısının serbest bırakılması ne kadar doğrudur? Bunun toplumsal boyutu araştırılıp incelenmiş midir? Bu yüzden bir kez daha uyarıyoruz; af meselesi ciddi bir iştir. Toplumsal etkileri düşünülmeden, ‘kader mahkûmları’ gibi popülist bir yaklaşımla ele alınmamalıdır. Aksi takdirde bundan sadece adalet değil, millet de zarar görür” dedi.