Suriye’nin Halep kentine bağlı Celabrus bölgesine yapılan askeri harekâta ilişkin değerlendirmede bulunan Saadet Partisi (SP) İlçe Başkanı Zeynel Abidin Koçak, “Her ülke kendi sınırlarını korumak mecburiyetindedir. Şanlı ordumuza destek verip, dua etmeliyiz” dedi.
TBMM’de kabul edilen ve onaylanmak üzere Cumhurbaşkanlığı’na giden İsrail Anlaşması’nın altını çizen Koçak “Her fırsatta, ‘İsrail’i terör devleti olarak’ niteleyen, ‘Ben görevde olduğum sürece İsrail ile normalleşme mümkün değildir’ diyen Sayın Cumhurbaşkanımızın böyle bir anlaşmayı onaylamaya yüreğinin el vermeyeceğine inanıyoruz” dedi.
Biden’in ziyaretini de değerlendiren Koçak, “Bu ülke için FETÖ yapılanması ne kadar tehlikeliyse, NATO yapılanması da o kadar tehlikelidir. Hücre evleri ne kadar tehlikeliyse Amerikan üsleri de o kadar tehlikelidir. 15 Temmuz kalkışmasında, İncirlik’in oynadığı rol ortada. Hükümetten, Biden ile görüşmede aynı kararlılığı İncirlik için de göstermesini diliyoruz” dedi.
SP İlçe Başkanı Zeynel Abidin Koçak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin Halep kentine bağlı Celabrus bölgesine düzenlediği askeri harekâtı değerlendirerek, şanlı ordumuza destek verip, dua edilmesi gerektiğini söyledi.
Kanlı kuşatmanın hedefindeyiz
Başkan Koçak, şunları söyledi; “Millet olarak büyük bir ihanetin ve kanlı bir kuşatmanın hedefindeyiz. DHKP-C başta Ordu ilimiz olmak üzere, Giresun’u, Trabzon’u hedef almış, Karadeniz’deki milliyetçi duyguları tahrik etmeye çalışıyor. PKK zaten yıllardır Diyarbakır’ı, Hakkari’yi, Şırnak’ı, Cizre’yi mesken tutmuş durumda. IŞİD Hatay’da, Gaziantep’te, tarihin en korkunç canlı bomba eylemlerini gerçekleştiriyor. En son Elazığ ve Gaziantep’i hedef alan saldırılar dikkate alındığında Türkiye’de bir iç savaşın zemini oluşturulmaya ve fitili ateşlenmeye çalışılıyor. Son saldırılar bu yönüyle 15 Temmuz’un devamıdır. 15 Temmuz’da başarılamayan iç savaş tahriki, şimdi Elazığ gibi, Antep gibi stratejik şehirler hedef alınarak gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu terör örgütleri sadece birer kukladır. Kuklacının asıl hedefi ise tüm Türkiye’dir. Güneydoğu’yu Türkiye’den koparmaktır.
Bu süreç BOP için mi?
Terör saldırılarının neticesinde bazı gerçekler göz ardı edilemez. İçi boş rutin ifadelerle olaylar geçiştirilemez. Tüm bunlar yaşanırken içerde de kritik bir süreçten geçiyoruz. Bu hain kuşatmayı; ‘terörün belini kıracağız’, ‘hesabını soracağız’, ‘kimse Türkiye’nin gücünü test etmeye kalkmasın’ gibi içi boş rutin ifadelerle geçiştiremeyiz. Suçu sadece üst akıla, dış güçlere, karanlık mihraklara yıkarak da işin içinden sıyrılamayız. Türkiye böylesine hassas ve böylesine kritik bir dönemden geçerken maalesef devletin en stratejik kurumları, tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşıyor. Yazık ki bugün karşımızda emniyetiyle, adliyesiyle, üniversiteleriyle, hariciyesiyle, dâhiliyesiyle yaralı bir devlet var. Çevremiz ateş çemberi. Yangın giderek büyüyor. Türk Ordusunun en güçlü ve en dirençli olması gerektiği bir zamandayız. Ama yazık ki o da Ergenekon ve Balyoz gibi kumpaslarla alabildiğine yıpratılmıştır. Sadece soruyorum; Acaba bu süreç bir tesadüf müdür? Yoksa uzun süredir ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunun bir parçası mı? Büyük Ortadoğu Projesinin, yani Türkiye’yi bölme planının yani Büyük İsrail Devletini kurma hedefinin adım adım uygulaması mı?
FETÖ kadar NATO’da tehlikeli
Böyle kritik bir dönemde diğer bir önemli başlık ise ABD Başkan Yardımcısı Biden’in ziyareti. Bir kez daha ifade etmekte yarar görüyorum. Biz Türkiye içindeki cuntacıların, paralel yapıların, her türlü çete oluşumunun bertaraf edilmesi konusunda Hükümetin yanındayız. Devletine ihanet edenlerin, milletine kurşun sıkanların en ağır şekilde cezalandırılması konusunda bütün yüreğimizle hükümeti destekliyoruz. Ama daha önce de söyledik, bu topraklar için FETÖ yapılanması ne kadar tehlikeliyse, NATO yapılanması da o kadar tehlikelidir. Bu ülke için hücre evleri ne kadar tehlikeliyse Amerikan üsleri de o kadar tehlikelidir. Örneğin 15 Temmuz kalkışmasında İncirlik Üssü’nün oynadığı rol ortadadır. Bu yüzden biz hükümetten, Biden ile görüşmede aynı kararlılığı İncirlik için de göstermesini diliyoruz. ABD eliyle PKK ve PYD’ye gönderilen silahlar için de göstermesini istiyoruz. Biliyorsunuz, Türkiye Gülen’in iadesi için Amerika’ya 85 koli belge ve delil göndermişti. Oysa İncirliğin bölgemizdeki karanlık faaliyetleri ile ilgili, değil 85, 185 koli bilgi, belge ve delil ortaya çıkar. PKK’ya PYD’ye verilen silahların belgeleri ise çuvallara sığmaz. Bu yüzden biz diyoruz ki, kukla ile mücadele ederken, kuklacı asla unutulmamalı.
Bu anlaşmadan geri dönün
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Saadet Partisi olarak çağrıda bulunuyoruz. İsrail bir terör devletidir. İsrail, bir terör devleti olduğunu anlaşmanın yapıldığının hemen ertesi günü Gazze’yi bombalayarak bir kez daha göstermiştir. Adeta, İsrail, Türkiye ile yaptığı anlaşmayı Gazze’yi bombalayarak kutlamıştır. Bu anlaşma, maalesef, sadece Mavi Marmara şehitlerini değil bütün milletimizi derinden yaralamıştır. Bir hata yapılmış, bu anlaşma Meclis’ten geçmiştir. Ama yanlış hesap Bağdat’tan döner. Biz, bu anlaşmanın Beştepe’den döneceğine inanıyoruz. İnanmak istiyoruz. Çünkü Davos’ta, Şimon Peres’in yüzüne karşı ‘one minute’ çeken ve ‘siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz’ diyen Sayın Cumhurbaşkanı’nın böyle anlaşmayı onaylamaya elinin gitmeyeceğine inanıyoruz. Her fırsatta, ‘İsrail’i terör devleti olarak’ niteleyen, ‘Ben görevde olduğum sürece İsrail ile normalleşme mümkün değildir’ diyen bir Cumhurbaşkanımızın böyle bir anlaşmayı onaylamaya yüreğinin el vermeyeceğine inanıyoruz. Daha doğrusu, inanmak istiyoruz. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunuyoruz. ‘Gelin bu anlaşmayı onaylamayın. Böylece söyledikleriyle-yaptıkları çelişen biri olmak yerine, her şart altında sözünün arkasında duran ve her şart altında hakikati savunan bir kahraman olun”
Kozmetik tedbirlerle ülke yönetilemez
Türkiye’nin geçici tedbirlerle yönetilemeyeceği ortadadır ve kaostan çıkmak için kararlı adımların atılması gerekir. Bütün bu gelişmeler göstermektedir ki, Türkiye artık kozmetik tedbirlerle yönetilemez. Her kriz aynı zamanda bir fırsattır. Türkiye bu kaostan çıkmak için kararlı adımlar atmak zorundadır. Biz, Saadet Partisi olarak, daha önce söylediğimiz gibi, Teröre karşı mücadelede bütün gücümüzle Hükümetin yanındayız. Terör yoluyla Türkiye’ye verilmek istenen mesajı yırtıp atma konusunda tüm desteğimizle hükümetin yanındayız. Terörün arkasındaki üst aklı, finansal desteği ve küresel güçleri cesurca deşifre edecek bir duruşu ortaya koydukları takdirde, bütün gücümüzle Hükümetin yanındayız. Ancak, olayları doğru okumak ve doğru çözüm yolları bulmak zorundayız. Teşhisi doğru yapmadığımız takdirde, doğru tedaviyi bulamayız. Asıl olan kuklacıyı deşifre edebilmektir. Kuklacıya karşı önlem alabilmektir. Yoksa kukla bugün paralel olur, yarın üçgen. Kukla bugün IŞİD olur, yarın başka bir şey. Sonuç değişmez. Bunun yolu da gerçeklerin üzerini örtmek değil, tam tersine cesurca üzerine gitmektir. Artık pansuman tedbirlere değil topyekün bir yaklaşım değişikliğine ihtiyaç vardır. İç politikadan, dış politikaya kadar, terörle mücadeleden, sınır güvenliğine kadar her alanda yeni bir vizyon oluşturulmalıdır. Türkiye Ordusuyla, polisiyle, istihbaratıyla, ekonomisiyle ve milli eğitimiyle artık topyekün yeni bir inşa sürecine girmelidir. Biz, bu konuda her türlü desteği vermeye hazırız”