Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde terör örgütü PKK’nın saldırıları ve çıkan çatışmalardan dolayı bu bölgelerde olağanüstü önlemleri de beraberinde getiriyor. Bu önlemlerden biride Geçici Askeri Güvenlik Bölgesi 15 ilde, 126 bölgede ilan edildi. Bu bölgelere girmek yasak. Amaç can ve mal güvenliğinin sağlanması.
Temmuz ayından bu yana can ve mal güvenliğini bu bölgelerde sağlayabiliyor muyuz? Maalesef bu mümkün olmuyor. Bu yazıyı kaleme alırken TV haberlerine göre bir ilimizde teröristler bir markete saldırı düzenlemişler, market ve içindeki insanları diri diri yakmaya kalkmışlar. İki gün öncede Diyarbakır’da hastaneye saldırdılar. Hastanenin camları kırıldı, duvarları hasar gördü. Sur’da Fatih (kurşunlu) camisini ateş açtılar, yangın söndürülemedi. Tarihi cami de yandı. Cankurtaranlara ateş ediyorlar. Şimdi söyler misiniz bu cani PKK militanlarının IŞİD’den farkı var mı?
Sözde Kürtlerin haklarını savunuyorlarmış! Emperyalist güçlerin taşeronluğunu yapıyorlar. Öğretmen evine saldırı düzenle, okulu, camiyi, mühimmat deposu karargâh yapan bu militanlara insan denilir mi? PKK’nın “çözüm süreci” boyunca sığınak yaptığı, uçak savarlarla mevzilendiği Yüksekova’daki Buzul dağı, İkiyaka dağları ve Doski vadisinde 40 gün aralıksız operasyon düzenlendi. 2500-3500 metre yükseklikteki dağlarda sığınak, mevzi ve mağaralar yok edildi. Dağın tepesine TÜRK BAYRAĞI dikildi. Fotoğraflar çekildi. Ülkemizin içinde PKK militanları kurtarılmış bölge oluşturmak çabasındalar. Bu ülkenin bölünmeyeceğini ne zaman anlayacaklar.
Başbakan, “Türkiye’ye dönük terör tehdidinin beli kırılmıştır” diyor da, Sur’da 9 gündür sokağa çıkma yasağından sonra 12 saat geçmeden tekrar sokağa çıkma yasağı konuluyor. Anlaşılan Güneydoğu’da terörün beli kırılmamış. Militanlar birçok kasabaya yerleşmişler. Türkiye Cumhuriyetinin Hükümeti emrindeki güvenlik güçleri ülkenin bu bölümünde kontrolü tamamen kaybetmişler. Şimdi kontrolü sağlamaya çalışıyorlar. İnsanın “Türkiye’de kurtarılmış bölge mi var” diye sorası geliyor.
Güneydoğuda çatışmalar devam ediyor. Etmeli de. Bu topraklar kurtarmak için dün şehit verdiysek, bugün de bölünmesin diye şehit vereceğiz. Teröristlere haddini bildirene kadar da devam etmelidir. Ülke bu beladan kurtulmalıdır. Ondan sonra masada çözüm üretilmelidir.
“Çözüm süreci zarar görmesin” diye PKK’nın silah ve mühimmat yığınağı yapmasına göz yuman AKP hükümeti ve onun o dönemdeki Başbakanı Erdoğan, temenni ederim ki aynı hataya bir daha düşmez. Bugün gelen şehitlerimizde gelmez. Hükümetin yandaşı ve yardakçısı gazeteler ve yazarları ile TV’ler çözüm süreci günlerinde söylediklerini ve yazdıklarını bugün yazamazlar.
Mesela Emre Aköz “PKK terör örgütü değildir” diyebilmiş. Orhan Miroğlu aynı ifadeyi TV’de tekrarlamış. “PKK ile çatışmada ölen şehit değildir. Öcalan Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlıyor” “Kaç yıldır izolasyonda olan Öcalan bile zamanın ruhunu yakalamış” “Bir Kürt ulusalcısı olarak siyasi amacına ulaşmak için şiddet kullanan bir politikacıdır Apo” “PKK düşman değildir” diyorlardı. Bunlar Sabah Gazetesinin yazıları ve yazarlarıdır. Bunlar Allah’tan korkmuyorlar da kuldan da utanmayan ar damarı çatlamış insanlardır.
Bayrağımız gönderden indirilirken ve yırtılırken, dinci ve ırkçılar tarafından yakılırken, atadıkları Cumhuriyet Savcısı bayrak geçtiğinde ayağa kalmadığında ATATÜRK’e hakaret edip “Olmasaydı da olurduk” diyenleri AKP vekili yapan bu zihniyet her gün şehit cenazesi gelmesinin sorumluluğunu omuzlarda taşımaktadır. Bir gün bunların hesabını vereceklerdir.