“
Eğitim-Sen Karacabey Temsilciliği, kamuda eşit işe eşit ücret ile yeni eşitsizliklerin ortaya çıktığını belirtti.
Kamuda ‘eşit işe eşit ücretin’ yalan olduğunu savunan Eğitim-Sen Karacabey Temsilciliği, bununla birlikte yeni eşitsizliklerin ortaya çıktığını vurgulayarak, açıklamalarında şu görüşlere yer verdiler;
‘’Hükümet, 12 Haziran seçimleri öncesinde TBMM’yi ‘devre dışı’ bırakarak, 6 aylık süreyle aldığı yetki yasaları üzerinden bakanlıkların teşkilat yapılarını ve kamu emekçilerinin mali haklarını baştan aşağı değiştiren 35 farklı alanda Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarmıştır.
652 sayılı KHK ile MEB teşkilat yapısı baştan sona değiştirilmiş, kamuda yaşanan dönüşümün son halkalarından birisi daha tamamlanmıştır. Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in gündeme getirdiği 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun (DMK) kaldırılması ve tüm kamu emekçilerinin belirli sürelerde yenilenecek sözleşmelerle daha esnek, kuralsız ve güvencesiz olarak çalıştırılmaya başlanması ile birlikte 9 yıldır kararlılıkla sürdürülen kamunun ve kamu emekçilerinin tasfiyesi süreci hızlanmıştır.
Bakanlıkların teşkilat yapılarını temelden değiştiren düzenlemelerin yanı sıra 666 sayılı mali haklarla ilgili KHK sonrasında, eğitim alanı başta olmak üzere, çeşitli alanlarda yeni eşitsizlikler ortaya çıkmıştır. 666 sayılı KHK ile üst düzey yöneticilerin ek ödemelerinde artışlar yapılırken, öğretmenlerin bu kapsam dışında tutulması büyük bir adaletsizliktir.
666 sayılı mali haklarla ilgili KHK ile yapılan düzenlemeye ‘eşit işe eşit ücret’ demek yerine sadece üst düzey yönetici ve uzmanlar için getirilmiş olan ‘eşit unvana eşit ücret’ olarak adlandırmak gerekmektedir. Çünkü burada eşdeğer işi yapan kamu emekçilerinden çok, aynı unvanı taşıyan üst düzey yönetici ve uzmanlara aynı maaşın verilmesi amaçlanmaktadır. Sadece ‘yukarıdakilerin’ mali haklarını eşitlemeyi öngören böylesi bir düzenlemeyi ‘eşit işe eşit ücret’ olarak adlandırmak mümkün değildir.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ek ödemelerle ilgili düzenleme yapılırken öğretmenlerin kapsam dışında tutulması, her geçen gün iş yükü artan, sürekli angarya işler yaptırılarak daha nitelikli eğitim hizmeti vermeleri engellenen öğretmenlerimize karşı büyük bir haksızlıktır.
Hükümetin bugüne kadarki uygulamalarına ve eğitim alanında bugüne kadar yaşanan köklü değişikliklere baktığımızda, yeni adaletsizlikler yaratan ‘eşit işe eşit ücret’ sistemine paralel olarak, bireysel puanlama üzerinden performansa göre ücret sistemine geçilmeye çalışılmaktadır. Her iki ücret sistemi birbirini dışlayan iki uygulamaymış gibi görünse de, bugünkü haliyle ‘eşit işe eşit ücret’ ile ‘performansa göre ücret’ sistemlerinin, OECD ülkelerinin büyük bölümünde birbirini tamamlayan uygulamalar olarak hayata geçirildiği bilinmektedir.
Yapılan performans değerlendirmesi sonucu alınan puanlara göre emekçilerin ücretlerinde gerçekleşen artışı ifade eden performansa göre ücret sistemi, tıpkı hükümetin KHK ile yapmaya çalıştığı gibi, temel ücrette herhangi bir değişiklik yapılmayıp, ek ödemeler ile ilgili olarak yapılan düzenlemelerin ardından hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
Gerçekten eşitlik isteniyorsa, öncelikle temel ücretler arttırılmalıdır.
AKP hükümeti gerçek anlamıyla ‘eşit işe eşit ücret’ getirmek istiyorsa, ek ödemeleri değil, temel ücretleri artırmalıdır. Düşük derece ve göstergesi bulunan kamu emekçilerine yapılacak ek ödemeler temel tüketim mallarına yapılan zamlarla ve daha yılın yarısına gelmeden girilen yüksek vergi dilimleri nedeniyle zaten fazlasıyla geri alınmaktadır. Hükümetin ‘kaşık ile verdiklerini kepçe ile aldığı’ bir durumda adaletten, eşitlikten bahsetmek söz konusu değildir.
Kamu ya da özel sektör ayrımı yapmaksızın ücretler belirlenirken, çalışanların ve ailelerinin asgari zorunlu ve sosyal ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin kamuda bugünkü uygulama şekliyle sadece ‘işe göre ücretlendirme’ değil, aile ve çocuk yardımları, konut yardımları, evlenme, doğum ve ölüm yardımları vb. ödemeler dikkate alınmalı, kamu ya da özel sektör ayrımı yapılmadan, herkese kendisi ve ailesinin insanca yaşamasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
Bunun gerçekleşmesi ancak grevli toplu sözleşme ile mümkündür. Ücret ve sosyal haklar siyasi iktidarın tasarrufu ile değil, sendikalarla hükümet arasında yapılacak toplu iş sözleşmesi ile belirlenmelidir.’’
“