“
CHP İlçe Başkanı Orhan Karabaş, 12 Eylül referandumu
hakkında açıklamalarda bulundu.
Referandumun çok büyük önem
taşıdığını, Türkiye’nin olmak yada olmamak sınırında boğulmakla karşı karşıya
bırakıldığını belirten Karabaş, yeni anayasa değişikliğinin, Türkiye
Cumhuriyeti’nin omurgası durumundaki ‘Resmi dil, üniter yapı ve laiklik’ gibi
kavramları yok edeceğini iddia etti.
Karabaş, “12 Eylül Pazar günü
Anayasa değişikliği için sandığa gideceğiz. Bu süreç ve referandumun ülkemiz
açısından çok önemli olduğu kuşkusuzdur. Tuzaklarla dolu bu referandumda
Türkiye’nin var olmasının ya da yok olmasının oylandığı bir seçim olacaktır. Bu
tehlikeleri halkımızın bilgisine sunuyorum” dedi.
Orhan Karabaş yaptığı yazılı
açıklamada şu görüşlere yer verdi; ‘’ Milli irade bir bütün olup, iktidar ile
muhalefet de bunun bir parçası konumundadır. Milli İrade ya da Milli Egemenlik
tek başına demokrasi değildir. Milli Egemenliğin demokrasiye dönüşebilmesi için
güçlü bir yargıya ve hukukun üstünlüğü anlayışına ihtiyaç vardır.
Yandaş medya
yaratıldı!
İnsan hak ve özgürlüklerin
kağıt üzerinde kalmaması ancak güçlü ve etkin bir basın ve medya denetimine
bağlıdır. Geldiğimiz nokta medyanın siyasallaştığı, ‘Yandaş medya’ yaratıldığı,
korku imparatorluğu neticesinde de susturulduğunu görüyoruz. Medya halkın
bilgilendirilmesi için çok önemlidir. Halkın bilgi almasını engellerseniz orada
demokrasiden söz edemezsiniz.
Yoksa milli egemenlik ve milli
irade anlayışı kolayca bir parlamento egemenliğine, parlamento egemenliği de bir parti
çoğunluğunun diktasına, parti çoğunluğu da bir liderin siyasi vesayetine
dönüşeceği çok açıktır.
Böyle bir durumda memleketin
dürüst, namuslu insanları, vatansever aydınları sabaha karşı evleri basılıp ne
ile suçlandıklarını bile bilmeden aylarca tutuklanabilir. Herkesin telefonları
bilgisayarları izlenebilir. Ucu açık iddianamelerle gizli tanık ifadeleri ile
oluşturulan delillerle yargılanabilme, siyasetçilerin talimatlarına alet olmayı
reddeden başsavcılar uydurma suç iddiaları ile tutuklanabilirler.
Hukukun gücünü
ortadan kaldırmak istiyorlar!
Demokrasilerdeki üç kuvvetler
ayrıcalığı vardır. Bunlar yasama-yürütme-yargı erkleridir. Muhalefet eden
basını, işadamlarını, sivil topum örgütlerini susturabilirler. Neyin suç, kimin
suçlu olduğuna hukuk değil, siyaset karar verirse, hukukun gücü ortadan kalkar,
güçlünün hukuku olmaya başlar.
Eğer bir ülkede parlamento
çoğunluğu yasamayı, yürütmeyi ve de anayasayı bir partinin iç işi gibi ele
alarak tek başına değiştirip yüksek yargı kurumlarını da siyasi vesayet altına
alacak olursa, bu durumun çoğunluğun göz yumması ile mi, yoksa hukuk dışı bir
askeri darbe ile mi gerçekleştirildiğinin önemi kalmaz.
İktidarların seçimden çıkmış
olması demokrasiyi güvence altına almaya yetmez. Demokrasilerde iktidarlar
denetlenebilir hesap verebilir olmalıdır. Denetimi de hem siyaset hem yargı
yapacaktır. Yargıyı ve medya gibi kuruluşları devletin gücünü kullanarak
etkisiz kılmak, herkesi suçlayıp mahkemeye çıkarırken kendilerini dokunulmazlık
zırhının arkasına saklanıp yargıdan kaçmak demokratik işleyişe değil, lider
vesayetine hizmet eder.
Gerçek demokrasilerde yargıdan
kaçarak dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakanlara, bakanlara,
milletvekillerine yer yoktur. Gerçek demokrasi, siyaset hukuku kullanırsa
değil, hukuk siyaseti denetlerse sağlanır.
‘Evet’ oyu
demokrasiyi yok eder!
Gerçek demokrasi istiyorsak, bu anayasa değişikliği bir
partinin dayatması ve siyasetin yargıyı eline alması açısından çok
tehlikelidir. Çünkü daha özgürlükçü ve çağdaş anayasalar toplumun tüm
katmanlarını içine alan uzlaşmayla yapılmalıdır.
‘Evet’ oyunun kabul
edilmesiyle Türkiye’de demokrasiden söz edilemeyecektir. O zaman kuvvetler
aykırılığı ilkeleri bir partinin, bir liderin vesayetine girecek. Bu da sivil
dikta yönetimine geçiş, bir krallık, bir firavunluk yönetimi anlamı
taşıyacaktır.
Türkiye için
‘Hayır’
Ülkenin bölünmesine,
satılmasına izin vermeyelim. Siyaseti bir kenara bırakalım. Bu coğrafyada mutlu
huzurlu paylaşımcı bir hayat yaşamak herkesin hakkıdır. Gelin hep beraber mutlu
aydınlık bir Türkiye yaratalım. Yalanın talanın olmadığı, kardeşliğin
yeşerdiği, ezenin ve ezilenin olmadığı hakça bir düzen kuralım. Üretenin
kazandığı, eşitçe paylaşıldığı her zaman mutlu insanların yer aldığı bir ülke
yaratalım.
Tüm bunlar halkımızın
elindedir. Ancak bağımsız yargı eşliğinde gerçekleşebilecek olan etkin güçlü ve
dürüst bir devlet yönetimi ile güvenliğini de, işsizliğin de, yoksulluğun da,
eğitimsizliğin de üstesinden gelebiliriz.
Bu düşünceler ışığında
verilecek her oy, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı ve yokluğu demektir. ‘Hayır’
oyları ile Cumhuriyet ve demokrasi kazanacaktır. Bu duygular içinde
vatandaşlarımızın Ramazan Bayramı en içten dileklerimle kutlar, hayırlara
vesile olmasını dilerim.”
“