İlçe Müftüsü Hikmet Yazıcı’nın yazısı…
Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bizim “cami” diye kullandığımız kelime neredeyse tamamen “Mescit” diye geçer. Büyüklüğü küçüklüğü ne olursa olsun Araplar da camiye “mescit” derler. Kâbe’ye de, diğer camilere de mescit adını verirler. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi, Mescid-i Aksa gibi. Küçük camilere de mescit denir Arapça da. Mescit, secde edilen yer demektir ve bizim camiye verdiğimiz anlamda kullanılır. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde cami, hep “mescit” veya çoğul olarak “mesacit” diye ifade edilir.
Bizdeyse biraz farklıdır. Biz hep cami deriz ama daha çok alanı küçük ve dar olan yahut içerisinde sadece vakit namazlarının kılındığı; Cuma ve bayram namazlarının kılınmadığı camilere “mescit” deriz. Cami de aslında Arapça bir kelimedir, Türkçe değildir. “Bir araya getiren” anlamı taşımaktadır. İster cami, ister mescit olarak kullanılsın, bugün her ikisinin de çağrıştırdığı mana hep aynıdır ve Müslümanların mabedini ifade etmektedir.
Osmanlılar döneminde padişahlar tarafından inşa ettirilen büyük camilere “selâtin camileri” denmiştir. Padişah dışında kalan vezir ve diğer devlet erkânı tarafından yaptırılan orta büyüklükteki mabetlere cami; küçüklerine de mescit denmiştir.
Bu kavramların yanında “namaz kılınan yer” anlamına gelen “musalla”, Peygamber Efendimiz zamanında bayram ve cenaze namazı kılınan yerler için kullanılmıştır. Günümüzde bu kavram çoğunlukla vakit namazlarından çok cenaze namazı kılınan yere isim olarak verilmektedir. Yine vaktiyle yol boylarında üstü açık olarak namaz kılmak için tasarlanmış yerlere de Farsça kökenli “namazgâh” ismi verilmiştir.
Hz. Âdem’in Kur’an-ı Kerim’de bildirilen ilk cami Kâbe’dir. Kâbe’nin ilk banisi Hz. Âdem’dir. Peygamber Efendimiz, yeryüzünde ilk mescidin Mescid-i Haram (Kâbe), ikincisinin ise Mescid-i Aksa olduğunu; bu iki mabedin kırk yıl ara ile inşa edildiğini açıklamıştır. Kâbe’ye bilinen isimlerinin yanı sıra ev anlamına gelen “beyt” ismi de, Allah-u Teâlâ tarafından verilmiştir.
İslam’ın ilk yıllarında Mekkeli müşriklerin baskıları sebebiyle Peygamber Efendimiz’in ve ilk Müslümanların bir arada namaz kılabilecekleri bir yer yoktu. Resulüllah Efendimiz ve ilk inanlar, zaman zaman gizlice Kâbe’de veya sahabe-i kiramdan Hz. Erkam’ın evinde namaz kılarlardı. Kâbe’den sonra Dârul Erkam (Erkam’ın evi) onların ilk mabetleri olmuştu.
Bu baskı dönemlerinde Hz. Ebu Bekir Peygamber Efendimizden izin alarak Mekke’deki evinin bahçesinde kendisi için küçük bir mescit inşa etmiş ve namazlarını burada kılmıştır. Özel olmakla beraber bir Müslüman tarafından inşa edilen ilk mescit budur. Hicretten önce Mekke’de Müslümanlar tarafından inşa edilen başka cami yoktur.
Peygamber Efendimiz’in hicreti öncesinde Medine’de bazı Müslümanlar tarafından küçük camilerin inşa edildiği bilinmektedir. Bugünkü anlamda cami olarak bilinen ilk mescit, hicret sırasında Medine’ye ulaşmadan önce Peygamber Efendimiz’in Kuba’da inşa ettiği ve Kur’an-ı Kerim’de “Takva mescidi” olarak bildirilen camidir.
Medine’ye ulaştığında, kendisi için bir bile oluşturmadan önce Resulüllah Efendimiz’in ilk yaptığı iş, cami inşa etmek olmuştur. Bugün Peygamber Camisi diye bildiğimiz “Mescid-i Nebi” budur. Daha sonra Müslüman nüfusun artmasıyla Peygamber Efendimizden alınan özel izinle Medine’nin uzak mahallelerine cami inşa edilmiştir. Fakat bu mescitlerde sadece vakit namazları kılınırdı. Kuba mescidi dâhil diğer bütün mescitlerdeki Müslümanlar Cuma ve bayram namazlarını Mescid-i Nebi’de kılardı. Resulüllah zamanında sadece Medine’ye çok uzakta Cüvâsâ Mescidinde cuma namazı kılınmasına müsaade verilmişti.